Galaktik İmparatorluk Serisi

Galaktik İmparatorluk Serisi
galaktik imparatorluk serisi

Bilimkurgu dehası Isaac Asimov‘un kaleme aldığı Galaktik İmparatorluk Serisi bilimkurgu edebiyatının en başarılı örneklerinden biri. Şimdi bu unutulmaz serinin kitaplarını inceleyelim.

Isaac Asimov'un Toz Gibi Yıldızlar kitabı. Galaktik İmparatorluk Serisi birinci kitabı.Toz Gibi Yıldızlar (The Stars Like Dust, 1951)

Galaktik İmparatorluk Serisi ilk kitabı Türkçede Toz Gibi Yıldızlar ismiyle okurlarla buluşmuştur. Bu kitapta akış, Widemos Efendisi’nin oğlu Biron Farrill‘in Arz’da kaldığı üniversite yurdunda maruz kaldığı suikast girişiminin ardında başlar. Farrill, diğer bir ana karakter olan Jonti’nin yardımıyla sağ salim kurtulur, ancak babasının idam edilmiş olabileceğini, kendisinin de aynı kişilerin tehdidi altında olduğunu öğrenir. Kendisine bu bilgileri açıklayan kişiyse yine Jonti’dir. Jonti’ye göre Farrill’in babası, Tyrann aleyhine bir suikast düzenlemiş ama Tyrann’lılar tarafından yakalanarak idam edilmiştir. Biron Farrill, ilk başta Jonti’ye inanmasa da bir müddet sonra inanmaktan başka çaresi de kalmaz. Farrill, Jonti’nin tavsiyesi ve yardımıyla Rhodia yöneticisi Hinrik‘le görüşmek için Arz’dan ayrılır.

Yolculuk ettiği uzay gemisinde ve ardından ulaştığı Rhodia’da, tansiyonu yüksek bir maceraya atılır.  Kitabın geneli başarılı ve işlenen konuyu detaylarıyla zenginleştirerek okura edebi bir tatmin yaşatmakta iddialı. Fakat sonu hususunda, sert bir eleştiri bariyerine çarpmakta. Çünkü diğer eserlerinin aksine bu eserinde Asimov, sonunu yavan ve çalakalem hazırlamış denilebilir. Yine de özellikle karakterler, bilhassa başkarakterler çok güzel aktarılmış durumda. Rhodia yöneticisi Hinrik’in kızı Artemisia ve Biron Farrill’in aşkıyla da Asimov, geleneğini bozmaz.

Romanda ilgi çekici göründüğünden ayrıca belirtilmesi gereken iki detay var. Nöron Kamçısı ya da Kırbacı olarak tanımlanan gelişmiş silah ile yine aynı işleve sahip Psişik Sonda. Nöron Kamçısı kişinin sinir uçlarını uyararak dayanılmaz acılar verirken, fiziksel olarak asla hasar vermez. Psişik Sonda ise sorgulamalarda, insanın zihnini bir çilingir gibi açmasıyla bilinir. Diğer serilerde de görünen bu araç, Nöron Kırbacının aksine, büyük hasarlar vermektedir.

 

Isaac Asimov'un Uzay Akımları kitabı. Galaktik İmparatorluk Serisi ikinci kitabı.Uzay Akımları (The Currents Of Space, 1952)

Bu kitap Galaktik İmparatorluk Serisi ikinci kitabı olsa da Çağlayan Yayınevi tarafından Kâinat Fatihi ismiyle 1954 yılında çevrilen eser, yazarın Türkçeye çevrilen ilk kitabıdır. 1984 yılında bu kez Altın Kitaplar tarafından Sonsuzun Tohumları ismiyle yeniden yayımlanır.

Bu eserinde Asimov, Kirt (Kyrt) adı verilen bir eseri ve yetiştirildiği gezegen Florina’yı işler. 600 dereceye kadar ısıtıldığında şekil verilebilen cam, maden, plastik ve optik gibi birçok sanayi alanında kullanılan işlevli bir madendir. Ancak sadece Florina’da yetiştirilebildiği için gezegende yoğun bir sömürge ve baskı düzeni egemendir. Bu düzenin başında ise beş aile bulunmaktadır. Bu açıdan Dune ile kurulması muhtemel benzerlik göze çarpmaktadır.

Romanın genelinde bu beş ailenin çıkar mücadelesini ve bunun çevresinde şekillenen bürokratik ayak oyunlarını görmekteyiz. Florina gezegeni aslında Sark isimli bir gezegeninin sömürgesidir. Ve “Efendiler” ismiyle bilinen oligark bir güruhun kontrolünde, Kirt odaklı bir ticari yapıya tabiidir. Sistem öyle serttir ki, “Efendiler” denen bu zümre dışında gezegendeki herkes tarım işçiliği yapmaktadır. Bu tüm ince işlenmiş kurgu ve yapıyla Asimov, sosyopolitik pek çok konuya göndermede bulunmaktadır.

Konuya geçersek; Florina gezegeni yerlilerinden Valona, bir gün tarlada çalışırken çırılçıplak ve baygın bir halde yatmakta olan esrarengiz bir adam bulur. Konuşamayan ve geçmişini hatırlamayan bu gizemli adama acıyarak onun vasiliğini üstlenir. Gezegendeki diğer herkes gibi Kirt bitkisinin yetiştirilmesinde ve işlemesinde çalışan bu kadın için bu karşılaşma bir dönüm noktasıdır. Yabancıya zamanla Rik lakabı verilir. Olayların akışında ise Florina’yı kurtarmak için Rik’in geçmişini hatırlamak için gösterdiği kararlılık tansiyonu yine had safhaya çeker. Alışıldık üzere bu çetrefilli yolculukta Valona da ona eşlik edecektir.

Kitapta ilgi çekici nokta ise, Sark’a giden insanların Florina yerlilerine yabancılaşması ve “Kentli” olarak adlandırılmaları. Bu kişiler devletin yönetim kademelerine atanıyor ve farkındalıkları köreliyordu. Asimov, bu noktada modern toplumu Kafkaesk bir bakış açısıyla ele alır ve Samia karakteri üzerinden de tepkisini ortaya koyar. Samia, soylu bir efendinin vasıfsız karısı olmak yerine bilim kadını olmayı seçmiş bir özgür bir kadındır. Yani toplumun dayatmalarına ve kurallarına karşı kendi bağımsız kararlarını alan bir kadındır. Bu da Asimov’un kadınlara karşı yaklaşımına dair önemli bir ipucu vermektedir.

 

Gökteki Çakıl Taşı (Pebble In The Sky, 1950)

Türkçede “Gökteki Çakıl Taşı” ismiyle yayınlanan Galaktik İmparatorluk Serisi’nin son kitabıdır. Joseph Schwartz adında altmışlı yaşlarında Chicago banliyölerinde yaşayan bir adamı konu edinir.

Sıradan bir gün sokakta yürürken bir kaza sonucu zamanda yolculuk yapar ve kendini G.Ç. 827’de bulur. Bu yolculuk onu önce afallatır ama sonra aranmaya ve keşfe başlar. Tahmin edilebileceği gibi bu sıra dışı olay, başta Schwartz’ın ve ileride de tüm galaksinin yazgısını değiştirecek bir maceranın ilk adımından başkası değildir.

Geldiği zaman diliminde tüm düzen değişmiştir. Dünyanın adı Arz olmuş ve galaktik ölçekli bir imparatorluk hâkimiyetini kurmuştur. İki yüz yıldır kurulan bu imparatorluk, iki yüz milyondan fazla gezegeni yönetmektedir. Bu kurulu düzenin arka planında da “Kadimler” adlı bir örgüt bulunmakta ve her şeyi idare etmektedir. Ayrıca romanda ilgi çeken bir başka nokta ise uygulanan nüfus planlama politikasıdır. Azalan yaşama alanlarına çözüm olarak altmış yaşından büyük insanların öldürülmesi kural haline getirilmiştir.

Romanın akışında en önemli kısımlardan bir diğeri ise dünyanın gösterdiği değişimdir. Diğer gezegenler hastalıklardan tamamen kurtulmuşken, Arz’da halen hastalıklar barınmaktadır. Bundan ötürü hakir görülürler. Burada Asimov’a ilk eleştiriyi yapmak gerek. Hastalıkların yani bakteri ve virüslerin tamamen ortadan kaldırıldığını anlatıyor bu eserinde. Lakin bu bahsi geçen iddia mantıken mümkün değildir. Tutarlılığı da ayrı bir tartışma konusudur. Bilindiği üzere aşılar, zayıflatılmış virüslerin kullanılmasıyla üretilirler ve bağışıklık sistemini uyarırlar. Bu bir bakıma, köpeklere çiğ ve kanlı et yedirmek gibidir, antikorları güçlü ve saldırgan hale getirir. Lakin Asimov’un evreninde vuku bulan durum, insanların bağışıklık sistemlerinin zayıf ve aciz durumda kalmasına sebep olacaktır. Yani gelişme olumlu ve mantıklı değildir. Haliyle hakir görmekten ziyade riskli görmeleri gerekir.

Kendi alanında ün sahibi bir arkeolog olan Bel Arvardan, işte herkesin küçümsediği ve dışladığı bu gezegene, insanoğlunun kökenine yönelik ışık tutabilecek önemli bir araştırma yapmak için gelir. Aynı zaman diliminde ise Sinapsis adı verilen bir makinenin mucidi Affret Shekt de kendisine araştırmaları için uygun bir denek aramaktadır. Sinapsis makinesi, prensip olarak beynin normalde olduğundan çok daha etkin çalışmasını sağlamak amacıyla icat edilmiştir. Affret, bilimsel prosedürler gereği önce hayvanlarla deney yapmış ve başarılı olmuştur. Şimdi ise sıra insanlardadır ve Joseph Schwartzda denek kendi rızasıyla (!) gönüllü olur. Deneyin neticesinde sağlanan başarılı sonuç, çetrefilli bir olaylar silsilesini ve klasik bir Asimov aşkını beraberinde getirir.


Sitedeki diğer ‘Kimdir Nedir?’ yazılarını okumak için tıklayınız: Kimdir Nedir?