Isaac Asimov

Isaac Asimov
isaac asimov

Isaac Asimov’un Hayatı

Tarihte biraz geriye giderek güzel bir yolculuğa başlayalım mı, ne dersiniz? Takvimler 2 Ocak 1920 tarihini gösterirken, Rusya’nın Smolensk şehri yakınlarında bir çocuk dünyaya geldi. Siz bugün onu Isaac Asimov olarak tanıyorsunuz ama ilk doğduğunda verilen asıl adı Isaak idi. Anna Rachel ve Judah Azimov çifti, küçük oğullarının bilimkurgu ve hatta tüm edebiyat tarihinin en önemli isimlerinden biri olacağını o gün bilemezdi elbet, ancak günümüzde Grand Master (Büyük Usta) diye anılmakta.

Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmesinin nasıl bir etkisi olduğu bilinmese de hayata zor bir dönemde gelmişti. 1917 Ekiminde başlayan Bolşevik Devrimi’nin karmaşası, doğduğu sıralarda halen sürmekteydi ve bundan ötürü ailesi 1923 yılında Amerika’ya göçerek çoğunlukla Rus göçmenlerinin yaşadığı New York şehrinin Brooklyn bölgesine yerleşti. Bu değişim Isaac Asimov’un hayatındaki ilk kırılma noktasına işaret etmekteydi.

Isaac Asimov yaban ellerde bir yabancı olsa da meraklı bir çocuktu. Dünyayı tanımak için devamlı çevresindeki olan biteni inceler, kurcalar, merak ettiklerini iştahla araştırıp soruştururdu. Haliyle başarılı bir eğitim hayatı ve güzel sayılabilecek bir çocukluk geçirdi. Evde İngilizce konuşulduğu için Rusça öğrenemedi belki, fakat okula gitmeden okumayı öğrendi. Hayal gücü çok geniş, okuma tutkusu da muazzamdı. Öyle ki, sürekli olarak var olan gerçeğin arka planını hayal etmeye, kendince anlamlandırmaya çalışırdı ve bu konuda gösterdiği inat ileride yaratacağı dünyaların muazzam detaylarının nasıl ortaya çıktığına dair ipuçları barındırmaktaydı. Kuşkusuz sözünü ettiğimiz alışkanlıkta babasının da etkisi büyüktü. Henüz altı yaşındayken ona şehir kütüphanesinden ödünç kitap alabilmesi için kart hediye eden babası, bu hareketiyle ölene değin sürecek okuma serüveninin başlamasına ön ayak oldu.

1928 yılında Amerikan vatandaşlığına kabul edildi. Isaac Asimov çocukluk ve ilk gençlik dönemlerinde Jules Verne dahil pek çok yazardan eserler okudu ve aşkın fikirlerinden etkilenerek kısa öyküler yazmaya başladı. 1939 yılında ise Columbia Üniversitesi’nde kimya bölümünden mezun oldu. Ancak aynı yıl 2. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla akademik hayatına ara vererek askeri vazifeye başladı.

Savaşın ardından sivil hayata döndüğünde hız kesmeden akademisyenlik kariyerine başladı. Aynı zamanda harıl harıl yazmaya devam etmekteydi. Çabaladı, didindi ve hayatındaki ikinci dönüm noktası 1941 yılında yayımlanan Nightfall isimli kısa öyküsü oldu. Bu öykü öylesine başarılıydı ki, uzun yıllar sonra, 1968’de Amerikan Bilimkurgu Yazarları adlı kuruluş tarafından o zamana dek yazılmış en iyi kısa bilimkurgu öyküsü seçildi. Böylelikle Asimov’un görkemli mirasının ilk adımı bu öykü vesilesiyle atılmış oldu.

Hayatındaki üçüncü dönüm noktası da tahmin edeceğiniz üzere aşktan sebepti. 26 Temmuz 1942’de Gertrude Blugerman ile evlendi ve bu evliliğinden iki çocuğu oldu.  Özel hayatındaki değişimlere akademik ve edebi çalışmaları da eşlik etti. Fırtınalı yıllar, yorucu mesailer vs. Yine de yılmadan devam etti. 1948 yılında, Columbia Üniversitesinden doktorasını aldı.

Kitaplar

 

Isaac Asimov Eserleri

İlk gençlik yıllarından beri bilimkurguya ilgi duyan ve düzenli olarak kısa öyküler kaleme alan Asimov, bu öykülerini yayımcılara kabul ettirmekte ise çok zorlandı. Zira yazdığı öyküler, işleyişleri ve karakterleri ele alışları bakımından dönemin genel anlayışına aykırı durmaktaydı. Bilimkurgu başta olmak üzere günümüzde spekülatif kurgu olarak takdim edilen türlerin “kaçış edebiyatı” olarak görülmesi kimi çevrelerin alaycı, küçümser yaklaşımlarına sebep olmuş, ciddiye alınmasının önüne geçerek yayımlanmalarını epey güçleştirmişti. Katı bir gelenekten gelen bu kişilere göre edebiyat günümüzün şartlarını yaşadığımız gerçeklik odağında anlatmalıydı. Nitekim onların nazarından ele alındığında sürmekte olan kocaman bir hayat, bahsedilmesi gereken önemli, öncelikli konular varken robotların ya da uzayda gezen mekiklerin anlatılması abesle iştigal görülmekteydi ve bu da anlaşılabilir bir durumdu. Çünkü edebiyatın da ruhban sınıfı denilebilecek seçkinleri vardı ve bu kişiler ya da kurumlara göre güç dengelerinin olası değişimine bağlı gelişen statü endişesini sadece inkar yoluyla engelleyebilirlerdi. Fakat Asimov gibi mihenk taşları döşemekte mahir dehaların da en belirgin özelliği katılaşan ne varsa buharlaştırmak, algı duvarlarını yıkarak olgusal hakikati haykırmaktı. Bu bağlamda değerlendirildiğinde hümanizm nasıl ki ilahların tahtını devirip insanı merkeze koyduysa, Asimov gibi posthümanistler de insanın tahtına göz dikecek varlıkları haber vermişlerdi.

Bu varlıkları tanımlarken kullanılan kelime robottur, bilirsiniz. Karel Čapek, ortaya attığı bu kelimeyle temelde işçilerin Marksist bir kavram olarak “yabancılaşma”ya uğrayarak bant sistemi neticesinde emeğinden koparılmasını eleştirmeyi amaçlamıştır. Ancak bugün anlamı genişleyen bu kelime yapay zekayla entegre hale gelerek yeni bir canlı türünün önünü açmaya doğru gitmektedir. Asimov ise yıllar öncesinden buna dair söyledikleriyle halen güncel durumdadır. Ama nasıl? Her şeyden evvel öykülerindeki robotlar insanlığı yok etmek için sinsi planlar kurgulayan varlıklar değildir. Bu durum, dönemin ve hatta kimileyin günümüzün bilimkurgu yapıtlarında yaygın bir şekilde kullanılan “canavar robot” temasını altüst eder niteliktedir. Öyle ki Asimov’un robotları bozguncu değil; tam aksine yapıcıdır. Efendilerine başkaldırmak yerine hizmet ederler ve en önemlisi de meşhur Üç Robot Yasası’na tabiidirler. Bu da hem robotların toplum içerisindeki rolüne dair tartışmalara sebebiyet verir hem de kimi sonuçları tetikler.

İnsan ve Robot

Üç Robot Yasası

Öncelikle üç robot yasasından kısaca bahsedersek;

Asimov’un yapay zekânın geleceğine dair çıkarımlarından hareketle ulaştığı kimi düşüncelerin nihayetinde ortaya çıkmıştır. Asimov, robot teknolojisine ve geleceğine çok güveniyordur. Bundan ötürü ‘Frankenstein Kompleksi’ni aşmak ve insanlarda bu konuda yeni bir algı oluşturmak istediğinden davranış psikolojisi temelli üç maddelik yasa hazırlar. Böylelikle günümüz dünyasında teknolojiyle hemhal olarak simbiyotik ilişki kurduğumuz teknolojik varlıklara dair önyargılarımızı aşmamızı hedefler. Bu üç madde şöyledir:

  1. Bir robot, bir insana zarar veremez ya da zarar görmesine seyirci kalamaz.
  2. Bir robot, birinci kuralla çelişmediği sürece bir insanın emirlerine uymak zorundadır.
  3. Bir robot, birinci ve ikinci kuralla çelişmediği sürece kendi varlığını korumakla mükelleftir.

Daha sonra Üç Robot Yasası’na ek olarak Sıfırıncı Yasa’yı ekler. Bu yasaya göre ise,“Bir robot insanlığa zarar veremez veya hareketsiz kalarak insanlığın zarar görmesine izin veremez.”

Böylece Asimov, başarılı evrenler ve kurgular yaratmasının yanı sıra sosyoloji, psikoloji gibi alanlarda da inanılmaz analizler yapmış; üstelik geleceği şekillendirecek fenomenlere dair de değerli tespitlerde bulunmuştur.

Robot Serisi’nin yanı sıra İmparatorluk ve Vakıf gibi bilimkurgu edebiyatına değer katan seriler ile yine bilimkurgusal içeriğe sahip müstakil yapıtlar da kaleme alarak türe değer katmıştır. Bununla birlikte, bilimkurgueserleɾi ve popüler bilim kitaρlaɾı ile tanınmasına karşın harici birçok yapıt da üretmiştir. Kurgu olmayan çok sayıda eserinin dışında fantezi dalında da yazmıştır. Dewey Ondalık Sınıflandıɾma sistemindeki felsefe hariç tüm ana dallarda eserleɾi vardıɾ. Beş yüzden fazla –tahmini aralık 506-548 sayfa- kitap yazmıştır. Dolayısıyla bütün emeğinin nihayetinde Robeɾt A. Heinlein ve Aɾthuɾ C. Claɾke’la birlikte yaşadığı dönemde “Üç Büyük” bilimkurgu yazarından biri olarak kabul edilmiştir.

Peki, Asimov’un önemi nedir? Yazdıklarıyla bilimkurguya ruh katmıştır. Onu yüzeysel algılamaların ötesine geçirmiş ve yepyeni bir tanıma, hatta özgürlük alanına kavuşmasına sebep olmuştur. Robotlara dair daha önce bahsettiğimiz ‘Frankenstein Kompleksi’ ardılı yapıtlarda oldukça yaygınken, Asimov bunu aşmak ve teknolojiye güven kazandırmak istemiş, eserlerinde bu bağlamda örnek teşkil edecek karakterlere yer vererek kadim anlatı geleneğinden ustaca faydalanmıştır. Ne kadar da hayalci ve romantik olduğu düşünülse de, dehasını tartışmak söz konusu bile değildir. Zira alışıldık kurgu kalıplarını aşarak çok özverili ve başarılı mekân ve ruh tahlilleri yapmıştır. Örneğin Robot serisinde bahsedilen Solaria gezegeninin sunumu ve tanıtımıyla okurunu adeta gezegenin atmosferine dahil etmiş, gerçeklik algısını değiştirmeyi başarmıştır. Lakin bir eleştiri daha yapmak gerekir ona dair. Uzaylılara karşı takındığı türcü tavrı.

Isaac Asimov ya da diğer ismiyle Grand Master, 6 Nisan 1992’de Aids’ten hayatını kaybeder. Bypass ameliyatı sırasında kendisine verilen kanın enfekte olması, onun ölümünü hazırlamıştır. Son günleri de bunun kendisini ağır ağır yıpratmasıyla geçmiştir.

Isaac Asimov, ardında birçok kitap ve gerçek bir edebiyatçı duruşu bırakmıştır. Mirasının etkisiyle yalnızca ölümsüzlüğe ulaşmakla kalmamış, ayrıca tüm edebiyat ve hatta yazın çevresi için yaptığı öncülükle haleflerinin daha zengin imkanlarla yol almasını sağlamıştır.


Sitedeki diğer ‘Kimdir Nedir?’ yazılarını okumak için tıklayınız: Kimdir Nedir?