Nene (Öykü)

avinjo
avinjo

“Anne, ben kanser olmuşum. Bugün kreşe gelen doktorlar söyledi. Bu arada, ben karar verdim anne: Büyüyünce doktor olacağım.”

Beş yaşındaki İrem, içinde sadece tablet ve kişisel bakım eşyaları olan, küçük el çantasını kapının önüne bıraktı. Beline kadar gelen, kara saçlarını sallayarak koşa koşa banyoya gitti. Elini yüzünü yıkayıp, hoş geldin öpücüklerini almak üzere mutfağa geri döndüğünde, sıra dışı ve korkunç bir manzaraya şahit oldu. Nenesi yerde diz çökmüş, dizlerini döverek ağlıyordu; annesi ise ayakta, ona bağırıyordu:

“Yapma be anne, niye ağlıyorsun ki? Ağlama lütfen, bak İrem’i korkutacaksın.”

“Torunum, İremim kanser olmuş. Ben ağlamayayım da kimler ağlasın? Rahmetli dedesi de kanserden gitmişti. Sapasağlam, dağ gibi bir adamdı rahmetli, bir yıl içinde bir deri bir kemiğe dönmüştü. Kahpe kader, İremimden ne istedin sen? Kör olası kader, daha küçücük bir çocuk o!”

Doksan sekiz yaşındaki Hatice, gözyaşlarını beyaz tülbendine silerken; kırk dört yaşındaki kızı Nesrin, annesini yatıştırmaya çalışıyordu:

“Anne lütfen, yapma böyle! Olayı abartmana gerek yok. Hâlâ geçmişte yaşadığımızı düşünüyorsun ve ona göre tepki veriyorsun. İki bin otuzda yaşamıyoruz ki, iki bin ellideyiz. Kanser artık grip gibi bir hastalık. Korkulacak bir şey değil; bu yüzden, ortada üzülecek bir şey de yok. Ağlamana gerek yok kısacası.”

Nenesinin ağladığını gören İrem’in de gözleri dolmuştu. Nenesine koşup, ona sımsıkı sarıldı:

“Anneanne ağlama, bana bir şey olmayacak. Ben gayet iyiyim. İnan bana! Hiçbir şeyim yok. Sadece kanser olmuşum, o kadar,” dedi. Torununu doya doya öpüp koklayan Hatice, kızının elini tutarak ayağa kalktı. Az çok kendine gelmişti.

“Özür dilerim,” dedi gülümseyerek. Yanağındaki kırışıkların arasına birikmiş gözyaşlarını eliyle sildi. “Kanser denilince, bir an aklım geçmişe gitti. Kusura bakmayın evlatlarım, yaşlı olmak zor. İnsanın kafası ara ara gidip geliyor. Geçmişle şimdi birbirine karışıp duruyor.”

“Anne, beni öpmeyi unuttun,” diye söylendi İrem. Annesi İrem’i kucağına alıp, öpücüklere boğdu.

 

*

İki saat sonra, Nesrin ve İrem el ele en yakın eczaneye gittiler. Doktorların İrem’de teşhis ettiği kanser türüne özel, nanorobotlar içeren aşıyı ücretsiz bir şekilde edindiler. Eczacı kadın, İrem’e aşıyı vurdu. İrem hiç ağlamadığı için ona bir mavi oyuncak ayı hediye etti.

Yarım saat içinde, nanorobotlar kanserli hücreleri tespit edip tek tek yok etti. Eve döndüklerinde İrem, saçlarını bir sağa bir sola sallayarak banyoya giderken:

“Nene, biz geldik. Bu arada, ben yeni bir karar aldım: Büyüyünce eczacı olacağım,” dedi.


Öykünün Esperanto çevirisini şuradan okuyabilirsiniz: Avinjo

Sitedeki diğer öyküleri okumak için tıklayınız: Öyküler