İtiraf – Tolstoy

İtiraf Tolstoy
itiraf tolstoy

Lev Nikolayeviç Tolstoy, “İtiraf” eserini 1879 yılında kaleme aldı; ancak dini sansür yüzünden Çarlık Rusya’da yayımlanamadığından, eser ilk kez İsviçre, Cenevre’de 1884 yılında kitap olarak okurlarla buluştu. İtiraf’ın Rusya’da yayımlanması ise ancak 1906’da gerçekleşiyor.

Tolstoy, “Yaşamıma karşı okurda tiksinti uyandırmak yeni yapıtımın asıl hedefi,” diye yazmış bir mektubunda. İtiraf’ı okurken tiksinti duymadım; tam aksine Tolstoy’a hayranlığım bir kat daha arttı. Tüm yaşamını, hatalarını, eksiklerini, yanılgılarını, bocalamalarını ortaya sermesi kolay bir şey değil. Dünya çapındaki bir yazarın bunu yapması büyük bir cesaret örneği olarak görülebilir.

 

Dinden Uzaklaşma

Ortodoks Hristiyan olarak yetiştirilen Tolstoy, küçüklüğünden itibaren toplumdaki sıkıntıları görmeye başlar. Örneğin, dindarların dinlerine göre yaşamaması ama dinsizlerin tam aksine doğruya, güzele daha yakın yaşamaları dikkatini çekiyor:

“Şimdi olduğu gibi eskiden de Ortodoksluğu açıkça kabul ve ilan edenler arasında büyük ölçüde dar kafalı, sert, acımasız, ahlaksız ve kendini çok önemli sayan insanlara rastlanıyordu. Akıl, onur, doğruluk, iyi yüreklilik ve ahlak ise daha çok kendisini inançsız sayan insanlarda görülüyordu.” (syf. 3)

Dinden uzaklaşan Tolstoy, gençliğinde tamamen dinden bağımsız bir şekilde yaşadığı anlaşılıyor. Şöyle yazıyor: “Savaşta adam öldürdüm, öldürmek amacıyla insanları düelloya davet ettim, kumar oynayıp kaybettim, köylülerin emeklerini iç ettim, onları cezalandırdım, zina yaptım, iğfal ettim. Yalan, hırsızlık, her çeşit zina, sarhoşluk, zorbalık, cinayet…” (syf. 8)

Yirmi altı yaşında, Petersburg’a gelip yazarların arasına karışıyor Tolstoy. Ama yazarlar arasında da aradığını bulamıyor: “Yazarlık dininin gerçekliğinden kuşkulanınca bu dinin papazlarını daha dikkatli gözlemlemeye başladım ve bu dinin papazları olan yazarların hemen hemen hepsinin ahlaksız insanlar, çoğunlukla da karakter bakımından önemsiz ve kötü insanlar, daha önceki eğlence düşkünü hayatımda ve askerliğim sırasında karşılaştığım insanlardan daha aşağı insanlar, ama kendine güvenen ve ancak son derece kutsal insanların ya da kutsallığın ne demek olduğunu bilmeyenlerin olabilecekleri kadar kendinden hoşnut insanlar olduklarına inandım.” (syf. 10)

Nihilizme yaklaşan, karamsarlığa sürüklenen Tolstoy, hayatın anlamsız olduğuna dair düşüncelere sürükleniyor. Örneğin Schopenhauer, Buda ve Kral Süleyman’dan aldığı sözlerle düşüncelerini dile getiriyor. Hatta intihar etmeyi düşünüyor bu dönemde.

 

Dine Dönüş

“Savurgan Oğlun Dönüşü” gibi Tolstoy da dine, Ortodoks Hristiyanlığa geri dönüyor. Ama bu geri dönüşü yoksul halkı örnek alarak yapıyor. Bir süre elinden geldiğince aklını kullanmadan, eleştiri yapmadan Ortodoksluğun gereğini yerine getiriyor.

Ancak Ortodokslukta gördüğü yanlışlar, batıl inançlar, efsaneler onu Ortodoksluktan da soğutuyor. Gerçek Hristiyanlığı araştırdığını, bu öğretide neyin doğru neyin yanlış olduğunu tespit ettiğini yazıyor kitabın son kısmında. Hatta kitabın devam eden bölümünde bunların yer alacağını söylüyor ancak eser Tolstoy’un gördüğü bir rüyayla bitiyor.

İtiraf kitabında, Tolstoy hayatın anlamını arayışı serüvenini anlatıyor. İncil’de geçen “Savurgan Oğlun Dönüşü” meselini anımsatıyor insana yaşadıkları. Tolstoy dönüp dolaşıp başladığı yere geri dönüyor aslında.

Türkiye İş Bankası Yayınları’nın bastığı, Ayşe Hacıhasanoğlu çevirisinden okudum eseri. Emeği geçen herkese teşekkürler.


Sitede yer alan diğer incelemeleri okumak için tıklayınız: İnceleme

 

Nişanlı – Anton Çehov