
Yazarlar genellikle ya hayatın içerisinden sıradan insanların ya da hayatın biraz dışında kalan sıra dışı karakterlerin yaşamlarını konu edinirler. Fakat nedense yazarların kendisini mercek altına alan eserler daha azdır. Mahal Edebiyat Yayınları’ndan çıkan, Mete Karagöl’ün ilk romanı Sendrom Pavyonu işte bu tür, az karşılaştığımız kategoride yer alıyor.
Sarı Vosvos ve Muallim Sabri kitaplarıyla öykü dünyasına sağlam adımlar atan Karagöl, bu kez bir romanla okuru selamlıyor. Aslında kitabın henüz hemen başında, ilk sayfalarında yazar, Sendrom Pavyonu eserinin niteliklerini okura bildiriyor:
“Birbirinden bağımsız bir sürü bölüm, konusuz, öylesine dümdüz, edebiyatın tüm kurallarına aykırı, eleştirmenleri iştahlandıracak, okurları üzecek, beni işte bir şey yazdım diye tatmin edecek bir roman.” (syf. 9)
Birbirinden bağımsız ama tamamen kopuk da olmayan, arada günlüklerin de zenginleştirdiği, sade bir dili olan fakat dümdüz olmayan ve edebiyat kurallarının bir kısmına aykırı bir eser Sendrom Pavyonu. Bu tür denemelere alışkın olmayan okuru biraz zorlayacak kadar kuralları zorlamış Karagöl. Fakat takdir edersiniz ki, edebiyatın tüm kurallarını bir kenara koymak imkânsıza yakın. Kitap sınırları yoklamaya çalışıp esnetiyor.
Karagöl, kitabın sonuna gelen okurla Sendrom Pavyonu’nu yazma motivasyonunu da paylaşmaktan geri durmuyor:
“Kendi romanımın karakteri olmak isterdim. (…) Hep başkalarını yazıyoruz. Hep kendimizden bir şeyler veriyoruz. Ya vermekten vazgeçip başkalarını yazmayı bırakırsak. O zaman kendimiz oluruz herhalde. Ben de kendimi yazmak istiyorum.” (syf. 127-128)
Bir yazar eserinde ister istemez bazı otobiyografik öğeler bırakır. Bazen bu eser miktarda olabilir. Bu yüzden bunları bulmak oldukça zordur. Sendrom Pavyonu, otobiyografik yönü çok daha ağır basan bir eser. Okurken “ne kadarı kurgu ne kadarı gerçek?” diye bir soru aklınızın hep bir köşesinde duruyor. Yazar, kendini romanın arka planına değil, doğrudan merkezine yerleştiriyor.
Ve tam bir yolculuk romanı Sendrom Pavyonu. Kitap boyunca farklı şehirler, farklı karakterler ve maceralar karşılıyor okuru. Karagöl okuru için bu şaşırtıcı değil. Yolculuk teması yazarın daha önceki eserlerinde de sıklıkla yer alır:
“Yağmur da olsa, kar ve fırtına da olsa, daha başımıza ne gelirse gelsin, yollarda olmanın ve yollarda bulmanın keyfi başkaydı. Birçok şey yolda olurdu zaten. İyilik de kötülük de.” (syf. 14)
Sendrom Pavyonu umarım, hem okurları hem de eleştirmenleri iştahlandırır. Çünkü bu kitap, sadece yazarı değil, okuru da kendi iç yolculuğuna çağıran bir metin. Herkese Sendrom Pavyonu eşliğinde çıkılacak iyi iç yolculuklar dileyerek yazımızı sonlandıralım.
Sitede yer alan diğer incelemeleri okumak için tıklayınız: İnceleme