Bense Ölümden Korkmayacak Kadar Yalnızdım – M. Uçan

Bense Ölümden Korkmayacak Kadar Yalnızdım

2016 yılında Nota Bene Yayınları’ndan çıkan, “Bense Ölümden Korkmayacak Kadar Yalnızdım” M. Uçan’ın yayımlanan üçüncü kitabı. Yazar İnan Çetin’e ithaf edilen kitap, yedi öyküden oluşuyor. Öykülerin başlıkları bile karşımızda sıra dışı bir kitabın olduğunu gösteriyor: Profesyonel Kuşbaz, Kumarbaz, Defneci Hamalı, Arabeskin Üç Ası, 1 Nisan Paranoyası, Azrail’e Bir Çalım Denemesi, … Atarsa, Dört Yüz Kırk Dokuz.

“Bütün sistemlerin sonunun bok olduğunu çok önceden biliyordum.” (syf. 21)

Kitabın ilk öyküsü Profesyonel Kuşbaz’ın sonunda geçen bu cümlenin, kitabın ana temasını kısaca dile getirdiğini düşünüyorum. Devlet, din, toplum gibi tüm sistemlere karşı duyulan öfke, nefret ve güvensizlik öykü karakterlerinde ve satır aralarında sıkça karşımıza çıkıyor. Yazar, öykülerinde hayatımızı etkileyen sistemlere karşı eleştirel bir bakış sunarken; kara mizahı kullanarak, okuru gülümsetmeyi başarıyor.

Öykülerin tamamı, birinci kişi ağzıyla anlatılıyor ve öykü kahramanlarının hepsi, hayatta kaybeden ve tutunamayan kişiler. Toplumun dayattığı kurallara uymayan, aksine bu kuralları çiğneyen; bir şeyler başarmaya çalışan, ama başarısızlığa mahkum olan; sisteme karşı öfkeli, ama harekete geçemeyecek kadar umutsuz karakterler.

Van’da yaşayan M. Uçan’ın öyküleri de doğal olarak bölgeden izler taşıyor. Bu izler öykülere derinlik ve gerçeklik katıyor. Örneğin, Kumarbaz öyküsündeki şu cümle, insanı hem güldürüyor hem de düşündürüyor:

“Bunu televizyonda karın doğu bölgesine kaydığını müjdeleyen boynu çilli kadın spikere kumandayı fırlatarak gösterdi.” (syf. 24)

Bunun dışında, bölgede yaşanan olaylar ister istemez öykülere siniyor. Ancak kitapta dikkat çeken bir durum var: Kitap boyunca tüm yaşananlara karşı, bir umutsuzluk hissediliyor. Öykü kahramanları hiçbir tarafı tutmuyor. Ne devleti ne de örgütü. Örnek vermek gerekirse, Defneci Hamalı öyküsünde şöyle bir diyalog geçiyor:

“İdeoloji avcısı ne?” diye sordu Çetin. ‘Sizinki gibi hayal avcısı yani, ama temin ederim ki sizinkinden iyi. (…) Altın yerine insan gömüyorlar.’ dedim” (syf. 43)

Konuyla ilgili bir başka çarpıcı örnek daha vermek gerekirse, kitabın en sağlam öykülerinden biri olan, 1 Nisan Paranoyası adlı öyküsünden şu satırlar akılda kalıyor:

“Diyorum ki biz anlaştıktan sonra isterse askerlerimiz birbirlerini öldürsünler, kimin sikinde… (…) Bütün dünya orduları iç ve dış savaşlarda yemin ederim bu yöntemi kullanıyorlar. Kore’de de bu böyleydi. Söz konusu paraysa gerisi teferruattır.” (syf.61)

Kitapta yer alan öyküler göz önüne alındığında, “Bense Ölümden Korkmayacak Kadar Yalnızdım”ın yeraltı edebiyatına yakın durduğu söylenebilir. Bol küfür ve argo kullanımı, okurun dikkatini çekecek noktalardan sadece birisi.

Argo ve küfrün, hayatın doğal bir parçası olduğunu biliyoruz. Ancak, gereğinden fazla kullanılması okurda olumsuz bir izlenim bırakabiliyor. Öyküyü daha gerçekçi kılacağına, gerçeklikten uzaklaştırabiliyor. Bazı öykülerde, ne yazık ki bunun yaşandığını görüyoruz. Gereksiz ve abartılı küfürler, okuru bir süre sonra rahatsız ediyor. Amerikanvari küfürler ve aforizmalar bazı öykülerde gerçekçiliği zayıflatıyor.

M. Uçan öykülerinin başarılı bulduğum yönü, kurgularının çok sürükleyici ve özgün olması. Hiçbir öykü bir diğerinin tekrarı değil. Eleştirel tarafı ağır basan, mizah dolu yeraltı öyküleri, sistem ve etrafımızda olup bitenler üzerine düşündüren bir açıdan ele alınıyor. Uçan sade, akıcı dili ve sıra dışı kurgularıyla okura kara mizahla örülmüş, yeraltı öyküleri sunuyor.


Sitede yer alan diğer incelemeleri okumak için tıklayınız: İnceleme