“Akıl deliği kalır geriye. Erkekler girmek ister oradan: İçeri, daha içeri… Kayganlaştıkça düşüp bayılacakları, karanlığın erdemini yiyecekleri kadar içeri… Denerler. Becermek isterler. Bazen bir sözcükle, kırmızı bir bakışla, bir sinek vızıltısıyla, bir girişken ruhla, bütün organlarıyla…” (syf. 20)
Cinayetler özellikle kadın cinayetleri ülkemizde o kadar fazla ki, halkın gözünde sıradanlaşma tehlikesiyle karşı karşıyalar. Katledilen kadınlar bir süre sonra sadece üçüncü sayfa haberlerinden ve sayılardan ibaretmiş gibi gözükebiliyor. Oysa her birinin ayrı bir hayatı, ayrı bir hikâyesi var. Unutulmaması, hafızalardan silinmemesi gereken. Aslı Solakoğlu, Nota Bene Yayınları’ndan çıkan “Akıl Deliği: Anadipsi” adlı öykü kitabında, öldürülen kadınların unutulmaması için, onları edebiyatın içine taşıyor. Öykülerle sarıp sarmalıyor. Üstelik sadece kadınları da değil, cinsel yönelimlerinden ötürü, cinayete kurban giden gay ve transseksüelleri de.
“Akıl Deliği: Anadipsi”, sıra dışı bir kurguya ve çerçeveye sahip. Bu yüzden, dikkatli bir okumayı gerektiriyor. Kitapta on öykü ve öykü aralarında, katledilen veya tecavüze, tacize maruz kalan dokuz isim yer alıyor. Bu isimlerin de altında bir iki cümlelik minimal öyküler bulunuyor. Örneğin kitabın ilk öyküsü olan “Anadipsi”den sonra, Ahmet Yıldız ismi geliyor; altında kısaca şöyle yazıyor:
“Babalar hep baba. Onlar büyük ses.”
2008 senesinde, babası tarafından öldürülen ve Türkiye’deki ilk gay namus cinayeti olarak kabul edilen Ahmet Yıldız dışında şu isimler yer alıyor kitapta: “Toz ve Duman. İlk Olan: Mat” öyküsünün ardından, 2009’da Diyarbakır Lice’de katledilen, 12 yaşındaki Ceylan Önkol; “Akıl Deliği” öyküsünden sonra, 2014’de Cizre’de sınırdan geçerken, çocuklarının gözleri önünde öldürülen Saada Derwish; “Beyaz Makine” öyküsünün devamında, 2015’de Cizre’de öldürülen ve üç gün boyunca cansız bedeni evdeki buzlukta bekletilen, 10 yaşındaki Cemile Çağırga; “Balaz”dan sonra, 2010’da eski eşi tarafından bıçaklanarak öldürülen Ayşe Paşalı; “Damar” öyküsünün ardından, 2016’da yakılarak öldürülen transseksüel kadın Hande Kader; “Güzel Hücre”den sonra, 2004’de töre cinayetine kurban giden Güldünya Tören.
Son iki isim ise diğerlerinden farklı; çünkü bu sefer adı geçen isimler öldürülenler değil, kendini savunmak amacıyla öldürmek zorunda kalanlar. “Rüya Dili” öyküsünden sonra, 2012’de Isparta’da tecavüzcüsünü öldüren Nevin Yıldırım ve “Toz ve Duman. İlk Olan: Şah” öyküsünün ardından, 2015’te kendisini fuhuşa zorlayan kocasını öldüren Çilem Doğan yer alıyor.
Kitaptaki öyküler ile yukarıda bahsi geçen olaylar ve kişiler yüzde yüz bir benzeşim göstermiyor. Şiirsel bir dille ve imgelerle bezeli kısa öyküler bir yandan kendi hikâyesini anlatırken, bir yandan da olaylara ve kişilere göndermeler yapıyor.
“Toz ve Duman. İlk Olan: Mat” öyküsünde geçen “Eteklerine de doldurdun avuç avuç,” cümlesi Önkol’un bin parçaya bölünmüş cesedinin, annesi tarafından eteklerinde toplanmasını hatırlatıyor. “Kimdi o, sadece bana ait olan zamanın üzerine gaz döküp kibrit aleviyle tutuşturan? Yandım. Meridyen ve paralel dünyaların başka bir yerinde, çürük erkek kokan nefesiyle üfleyip biri… üfleyip beni yaktı,” cümlesi ise Hande Kader’in yakılmış cesedini anımsatıyor.
İmgelerle dolu öykülerde; dikiş, solucan, kör saatçi, incir ağacı sayfalar arasında okurun karşısına çıkıyor. Okura kadın olmanın, farklı olmanın, aşağılanmanın, hor görülmenin, katledilmenin hallerini anlatıyor. Empati kurmaya davet ediyor. “Anne, iyi bir hikaye, diğerinin bittiği yerden başlar. Değil mi?” diyerek öyküleri, gerçekleri, olayları ve kurguları birbirine bağlıyor. Bu yolun sonunda ise umut eksik olmuyor.
Kitaba adını veren öykülerden biri olan “Anadipsi” yani susuzlukla başlıyor her şey, adalete susamışlıkla belki de ve “Analepsi” ile tüm yaşanmışlıkların, acıların, kayıpların ardından derlenip toparlanmayla, ayağa kalkmayla bitiyor.
Ölümlerin, cinayetlerin, katliamların ortasında umuda açık kapı bırakıyor Solakoğlu. Tohum çatlıyor ve filiz veriyor.
Sitede yer alan diğer incelemeleri okumak için tıklayınız: İnceleme