Kayıp Dünya Söyleşisi

Kayıp Dünya

Pınar Karaca: Sevgili Ruhşen Doğan Nar, merhaba. Kayıp Dünya okurlarına sizi daha yakından tanıma fırsatı verdiğiniz için teşekkürler. O halde ilk sorumuz bu olsun. Ruhşen Doğan Nar kimdir, kim değildir? Yazarlık dışında nelerle ilgilenir?

Ruhşen Doğan Nar: Merhaba, asıl ben teşekkür ederim bana bu fırsatı verdiğiniz için. 1988, İzmir doğumluyum. Babam öğretmen olduğu için Anadolu’nun farklı yerlerinde yaşadım. Daha sonra, ben de öğretmenliğe başladım. Adıyaman ve Manisa’da görev yaptım. Şimdi İzmir’de bir devlet okulunda İngilizce öğretmenliği yapmaktayım.

Yazarlık dışında birçok şeye ilgi duyduğumu söyleyebilirim. Örneğin, bilime meraklıyım. Bilimsel dergileri ve kaynakları okumayı severim. Müzik dinlemeyi ise çok severim. Gün boyunca çok farklı türlerde müzikler dinlerim. Caz, klasik müzik dinleyerek güne başlayıp öğlen türküler, Alevi deyişleri dinlemeye geçebilir ve günü rock, punk müzikle bitirebilirim. Karmakarışık, renkli bir müzik repertuarım var. Eşim bu durumdan biraz şikayetçi olsa da.

Ama en büyük tutkum okumak. Okumayı öğrendiğim günden beri, en keyif aldığım eylem. Farklı okumalar yapmak hoşuma gidiyor. Sosyalizmle ilgili okumalar da yaparım. Dini metinler de açıp okurum. Siyasi görüşüme, hayata bakış açıma ters şeyleri de okumaktan keyif alırım.

Pınar Karaca: Yazmaya başladığınız ilk tür Bilimkurgu muydu? Sizi bilimkurguya iten, belki de çeken neydi? Başka türlerle de ilgileniyor musunuz?

Ruhşen Doğan Nar: Hayır, ilk yazdığım öyküler korku-gerilim öyküleriydi. Sonra, kara-mizah öyküleri yazmaya başladım. Ama hiçbir zaman sadece bir türde kalem oynatmadım. Geniş bir yelpazede yazdım. Son yıllarda ise ağırlıklı olarak bilimkurgu yazıyorum.

Küçüklüğümden beri, bilime meraklı biriyim. İlkokuldayken astronot olmak istiyordum. Oysa yükseklik korkusu olan biriyim, uçağa binmeye bile çekiniyorum. Çocukken Bilim Çocuk okuruydum, büyüyünce Bilim Teknik’e geçtim. Malum olaylardan ötürü, TÜBİTAK farklı bir çehreye bürününce Popular Science Türkiye’ye başladım. Uzun zamandır düzenli olarak Popular Science Türkiye okuyorum.

Okumayı ve bilimi çok seven biri olarak yazmaya başlayınca, ister istemez yolum bilimkurguyla kesişti. İyi ki kesişti!

Pınar Karaca: Yazarlık üzerine, içinizi gururla dolduran ilk başarınız neydi?

Ruhşen Doğan Nar: Üniversite öğrencisiyken bir öyküm küçük, yerel bir dergide yayımlanmıştı. Yazdıklarımı ilk defa basılı halde görmek beni o kadar mutlu etmişti ki, anlatamam. O mutluluğa yaklaşan diğer deneyimim ise ilk kitabım basılınca oldu. Kitabımı elime alınca dünyalar benim oldu. 2016’da Şerzan Kurt Öykü Ödülünü kazanmam da unutamayacağım mutlu anlarımdandır.

Pınar Karaca: Hem okur hem de yazar gözüyle, ülkemizdeki yerli ve yabancı bilimkurgunun halini nasıl görüyorsunuz?

Ruhşen Doğan Nar: Yerli bilimkurgudan söz etmem daha doğru olur. Çünkü yerli bilimkurguyu yakından takip ediyorum ve bir parçası sayılırım. Yıllar önce İstanbul’daki Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi’ne gittiğimde, yerli bilimkurgu rafının ne kadar küçük ve eserlerin ne kadar az olduğunu görünce üzülmüştüm. Şu anda o rafın çok daha büyük olduğunu tahmin ediyorum.

Son yıllarda çok daha fazla yerli bilimkurgu eseri yayımlanıyor. “Türkler bilimkurgu yazamaz” önyargısı yıkıldı. Ciddi bir hareketlenme var ve bu durum beni çok mutlu ediyor. Gelecekten umutluyum. Yerli bilimkurgu emeklemekten, yürümeye geçiyor. Bir gün koştuğuna da şahit olacağız.

Pınar Karaca: Bir ülkenin bilimsel yönden gelişmişliğinin, bilimkurgu edebiyatını da etkilediğini düşünüyor musunuz? Doğulan coğrafyanın, hayalgücü üzerindeki etkisi fark yaratacak kadar büyük müdür sizce?

Ruhşen Doğan Nar: Yaşadığın ülkenin sosyo-ekonomik koşulları ister istemez yazarı da etkiler. Marks’ın dediği gibi, maddi yaşam şartları bilincimizi şekillendirir. Coğrafyamız, yaşam koşullarımız, yaşadıklarımız yazdıklarımıza da siner. Sonuçta, cam fanuslarda yaşamıyoruz.

Memleketimizde bilime verilen değerin içler acısı olduğunu düşünüyorum. Evrim karşıtlığı bunun en sağlam göstergelerinden biri. Bilim dediğimizde ise aklımıza hemen silah teknolojisi gelmesi bir başka garabet.

Pınar Karaca: Kısıtlamalarla yaşamaya çalıştığımız bu sıkıntılı günler yazarlığınızı ve yaratıcılığınızı nasıl etkiledi?

Ruhşen Doğan Nar: Evde olmak bana yarım kalmış yazınsal işlerimi tamamlama fırsatı verdi. Eşimle daha fazla zaman geçirmemi sağladı. Bardağın dolu tarafına bakmaya çalışıyorum.

Pınar Karaca: İçimdeki Robot ilk kitabınızdı. Ufukta görünen yeni bir çalışmanız var mı?

Ruhşen Doğan Nar: Birkaç gün önce ikinci kitabım çıktı: “Bir Gün Mutlaka Delireceğim”. Okurlar Kitapyurdu üzerinden kitaba ulaşabilir. On altı kara-mizah öykümden oluşuyor. Hazırlarken keyif aldığım bir dosya oldu.

Karantina günlerinde, hayallerimden birini gerçekleştirdim ve bir çocuk romanı yazdım. Önümüzdeki süreçte bir yayıneviyle anlaşabileceğimi düşünüyorum.

Son olarak, bir kısa roman üzerinde çalışıyorum. Onu da son haline getirmeye çabalıyorum.

Pınar Karaca: İçimdeki Robot haricinde, okuyucular ile buluştuğunuz bir platform var mı peki?

Ruhşen Doğan Nar: Bilimkurgu Kulübü’nde öykülerim, incelemelerim, çevirilerim çıkıyor. Onun dışında, Kayıp Rıhtım’ın Aylık Öykü Seçkisi’nde öykülerim yer alıyor. Fanzin Apartmanı’nda fanzinlerle alakalı yazılar yazıyorum.

Pınar Karaca: Belli bir yazma rutinine sahip misiniz? Şu kadar kelime yazmazsam gözüme uyku girmez diyenlerden misiniz?

Ruhşen Doğan Nar: Ne yazık ki belli bir rutine sahip değilim. Ama hep özenmişimdir, düzenli olarak her gün yazanlara.

Eğer aklımda, elimde bir fikir veya çalışma varsa her gün düzenli olarak onun üzerinde çalışırım, yazarım. Öyküler için günlerce, romanlar için haftalarca durmadan çalışabilirim.

Ama elimde bir iş yoksa, kendimi nadasa bırakırım.

Pınar Karaca: Hikayelerinizin ilk kıvılcımı nasıl oluyor? Sizi ne tetikliyor?

Ruhşen Doğan Nar: İlk kıvılcım farklı şekillerde tutuşabiliyor. Bazen yaşadıklarım, deneyimlerim, gözlemlerim sonucunda zihnimde kıvılcım çakıyor. Bazense okuduklarım, izlediklerim, dinlediklerim sonucunda.

Pınar Karaca: Bazılarına göre kısa öykü yazmak roman yazmaktan daha zor. Sizce de öyle mi?

Ruhşen Doğan Nar: Her ikisinin de kendine has zorlukları var; ama roman yazmak çok daha büyük bir emek ve sabır gerektiriyor. Bir romanı yazmak, daha sonra incelemek, düzenlemek ciddi bir emek istiyor.

Pınar Karaca: Okuyucunun bağ kurabileceği karakterler yaratmak gerçekten ustalık gerektiriyor. Siz karakterlerinizi oluştururken nelerden besleniyorsunuz?

Ruhşen Doğan Nar: Bazen çevremdeki insanlardan ilham alıyorum. Bazense tamamen özgün karakterler yaratıyorum.

Pınar Karaca: Malum son günlerde kitaplara fiziki olarak ulaşmak biraz zorlaştı. Birçok okuyucu e-kitaplara yöneldi. Siz e-kitap hakkında ne düşünüyorsunuz? Kitabınız bu formatta da yayınlanacak mı?

Ruhşen Doğan Nar: Ben bir türlü e-kitaba ısınamayanlardanım. Kitaba, kağıt sayfalarına dokunmayı, hatta kitabı koklamayı severim.

“İçimdeki Robot” ve “Bir Gün Mutlaka Delireceğim” e-kitap formatında yayınlanacak mı, bilmiyorum. Yayınevleri karar veriyor. Ama benim için, fark etmez. Amacım, okura ulaşmak. İster kitap olsun ister e-kitap olsun, yeter ki okurunu bulsun.

Pınar Karaca: Peki ya sesli kitaplar?

Ruhşen Doğan Nar: Sesli kitaplar da günümüzde popülerleşen bir format. Bir yandan günlük işlerle uğraşırken bir yandan da bir kitabı dinlemek eğlenceli oluyor.

Youtube’da birçok sesli öyküm bulunuyor. Seslendirmeci Yalçın Altın sağ olsun, epey bir öykümü seslendirdi. Okurlara dinlemelerini öneririm.

Pınar Karaca: Kayıp Dünyalılara söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Ruhşen Doğan Nar: Öncelikle, herkese sağlıklı günler diliyorum. Her şeyin başı sağlık! Sonraysa yerli bilimkurgu eserlerine şans vermelerini istiyorum.

 

Kaynak: Kayıp Dünya


Ruhşen Doğan Nar’ın yayımlanan kitaplarını incelemek için tıklayınız: Kitaplar