Tanker (Öykü)

Benzinkamiono
Benzinkamiono

Ağustos sıcaklarının mayıştırdığı kasaba, öğle vakti bir gürültüyle kendine geldi.
Evdeki, kahvedeki, komşudaki, tarladaki, bağdaki, bahçedeki, nehir kenarındaki, camideki herkes sesi duymuştu. Ahali, sesin kaynağı üzerinde tartışadursun; kasabanın fırlama çocukları çoktan olay yerine uğramış, bağıra çağıra kasabaya geri dönmüşlerdi:

“Araç devrildi… Araç değil, kamyon devrildi… Kamyon değil, tır… Ne tırı, tanker denir ona… Yok, uçak devrildi, uçak… Tankerden bir şeyler akıyor… Su akıyor… Yağ akıyor… Benzin akıyor… Nereden anladın benzin olduğunu… Kokusundan… Vallaha mı… Hem vallah hem billah… Atma… Atmıyorum…”

Gürültüyle zaten öğle uykusundan uyanmış kasabalı, yakıt tankerinin devrildiğini duyar duymaz ayaklandı. Kap kaçak, bidon kova, tabak çanak ne bulduysa eline geçirip, kaza yerine koşmaya başladı.

Yediden yetmişe tüm kasabalı, kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu olimpiyat turnuvasındaymışçasına koşuyorlardı. Bir ayağı çukurda, bastonla zar zor yürüyen dedelerden tutun, yürümeyi yeni öğrenen bebelere, herkes can havliyle koşuyordu.

Altmış yaşındaki tanker şoförü, aşırı sıcaklar yüzünden direksiyon başında kalp krizi geçirmişti. Yoldan çıkıp devrilen tanker, iki takla attıktan sonra sürüklenerek yol kenarındaki bir tarlanın ortasında durmuştu. Takla atarken ve sürüklenirken tankerde irili ufaklı delikler oluşmuştu. Tankerin içindeki benzin, deliklerden akıyordu. Şoför, emniyet kemeri takmadığı için ön camdan fırlamış ve oracıkta hayatını kaybetmişti.

Tankere ilk ulaşanlar epey şanslıydı. Kalabalık olmadan, bidonlarını kovalarını doldurmuşlardı. Bir daha doldurabilmek için evlerine geri koşuyorlardı.

Kazanın üzerinden daha on dakika geçmeden, tankerin etrafı ana baba günü olmuştu. Kimsenin aklına tanker şoförünün durumu gelmemişti. Olay yerine ulaşan imam, şoförün yanına gitmiş; öldüğünü anlayınca arkasından bir fatiha okumuş, kalabalığın arasına karışmıştı.

Büyükşehirlerde, okumuş insanlar arasında bile sıra kültürü olmadığından, kasabada, yarı okumuş insanların sıraya gireceğini düşünmek abes kaçar. Bu yüzden tankerin orada, bir kavga gürültü, bir curcuna, bir cümbüş vardı ki, sormayın gitsin.

Saç saça baş başa giren kadınlar mı dersin, tekme tokat birbirine girişen erkekler mi, fırsattan istifade fortçuluk yapan dedeler mi, yağlı güreş misali benzinli güreşe tutuşan gençler mi, küfürleşen çocuklar mı… Bir ara Kör İbrahim, iki oğlunun yardımıyla tankerin üstüne çıktı. Avazı çıktığı kadar bağırdı: “Çiftlikliler; hele bir beni dinleyin. Bırakın kavgayı gürültüyü. Durun hele, bana kulak verin. Beyler bayanlar, tanker, şu anda gördüğünüz gibi benim tarlamda olduğu için, benzin de benim hakkımdır. Herkes acilen tarlamı terk etsin. Tapulu arazimden çıkın. Hadi, yallah. Bidonlarınızı da boşaltıp öyle gidin ama!”

“Hoşt köpek,” diyen biri, ilk taşı attı. Taş, İbrahim’in kör gözünün kaşını patlattı. Kör İbrahim taş yağmuru altında, tankerden atlayıp canını zor kurtardı. Şamata kaldığı yerden devam etti. Bu sefer imam, bir güçle tek başına tankerin üstüne çıktı. Vaazdaymışçasına konuşmaya başladı: “Ey cemaati müslümin, allahaşkına yapmayın etmeyin! Bu yaptığınız günahtır! Başkasının hakkına hukukuna tecavüzdür! Bu yaptığınız var ya, kul hakkı yemektir! Diğer dünyada cezası çok ama çok büyüktü, altından kalkamazsınız! Tanker sahibinden helallik almadan öbür dünyaya giderseniz, cennetin kapısından dönersiniz… Adam diğer dünyada da helallik vermezse, cennetin kapıları yüzünüze kapanır! Hem de bir bidon benzin için! Yapmayın etmeyin, kasabamıza geri dönelim!”

Kimse oralı olmadı… Kavga gürültü tekrar başladı. Muhtar bir ara, tankerin üstüne mi çıksam, diye düşündü; ama gözü yemedi. Bu arada, kimse ne jandarmayı ne de ambulansı aramıştı. Yoldan geçen arabalardan birinin şoförü insafa gelip yüz on ikiyi arayınca, yetkililerin kazadan haberi oldu.

İlk önce jandarma, daha sonra ambulans geldi. Jandarma, kasabalıları tankerden uzaklaştırmaya çalıştı; ama başaramadı. Hepi topu on askerlerdi. Jandarma komutanı, havaya iki el ateş açınca, herkes bir duraksadı. Ama komutanın bu kadar az askerle hiçbir şey yapamayacağına kanaat getiren kasabalılar tekrar benzin yarışına girdi. Askerlerle kasabalı ölümüne boğuştu. Böyle olmayacağını anlayan komutan, askerleri tankerden uzaklaştırdı.

“Boş verin, bunlarla kavga etmeye değmez. Ne halleri varsa görsünler. Benzin bitince zaten kendiliğinden dağılırlar. Ama tankerden iyice uzaklaşalım, benzin bir alev alırsa havaya uçarız, bunlar yüzünden bok yoluna gideriz,” dedi komutan. Ambulans, hayatını kaybetmiş şoförü alıp götürdü. Komutanla askerler uzaktan kasabalıları seyre daldı.

Kavga gürültü, güreşme boğuşma derken herkes baştan aşağı benzine bulanmıştı. Kahveci Mustafa, zar zor iki bidon bir kova benzin doldurmuştu. Bidonlarla kovayı çocuklarına vermiş, kendisi de yere oturmuştu. “Epey uğraştım; ama değdi. Bir keyif cigarası yakayım,” diye düşündü. Sarma sigarasını çıkardı, çakmağı çakmadan önce Muhtarla göz göze geldi. Muhtarın gözleri fal taşı gibi açıldı. “Hayır,” diye bağıracaktı ki, Mustafa çakmağı çaktı.

Sonrası malum. Tek kelimeyle katliam.


Öykünün Esperanto çevirisini şuradan okuyabilirsiniz: Benzinkamiono

Sitedeki diğer öyküleri okumak için tıklayınız: Öyküler