Roket 5. Sayı İncelemesi (Gizem Çetin)

roket 5

Roket’in bu sayısında bazı yenilikler var. Öykü sonlarında yazarların kısa biyografileri yer alıyor, böylece kelimelerin arkasındaki kalemi daha iyi tanıyorsunuz.

Bu sayının kapağını beğenmedim. Hem klişe geldi bana hem de çözünürlüğü düşük. O sayıdaki öykülerin temasına göre bir kapak çalışılabilir, hani filmlerde o filmde geçen objeleri ya da metaforları anlatan afişler yapıyorlar ya bazen… Ama kapak sadece bir ayrıntı. Önemli olan öyküler. O halde geçelim:

 

Ars Longa, Vita Brevis (Fatih Aşgün): Öykünün adı “sanat uzun, hayat kısadır” anlamına gelen Latince bir deyişten geliyor. Okunacak, dinlenecek, izlenecek sonsuza yakınsayan sanat eseri vardır ama ömrümüz bunlardan azını sığdırmaya yeter. Öykü, çalışarak hayallerine kavuşabileceğine inandırılmış fakat çok çalışmasına rağmen vasat altı hayat şartlarına ve sevmediği bir işin mecburiyetine sıkışmış bir adamın kaçak bir teknolojiyi kullanarak bu durumdan kurtulma çabasını anlatır. Hayalleri için ihtiyaç duyduğu asıl şey, bir sıvının içindedir ama beynini yok edebilecek bir riski de almak zorundadır. Alice Harikalar Diyarı’na gönderme içeren, keyifli ve sonuna kadar merak ettiren bir biyolojik bilimkurgu öyküsüydü.

İstasyon 581C (Gökcan Şahin): Nefis bir alıntıyla başlayan öykü, kısa olmasına rağmen ilk paragraftan itibaren atmosferi kurup okuru taşıyor. Harabe bir yeraltı şehrinde yaşama mücadelesi veren, birbirinin eşyalarını çalan insanlar var. Gökyüzü yok, deniz yok. Neler olduğuna ilişkin bir sürü kesişmeyen söylenti var ama kimsenin bir fikri yok. Derken tahmin edemeyeceğiniz fakat oldukça olası bir sonla bitiyor. Sayıda en sevdiğim üçüncü öykü.

Merhaba (Ali Burak Özkaya): Ay’da bir laboratuvar… Murat en sevilen çalışanlardan biriyken uyduda yere gömülü simsiyah silindirik tuhaf bir cisim keşfettikten sonra müdür tarafından mobbing’e uğrar ve kovulur. Murat ise bu durumu hazmedemez ve geri döner. Keşfinin boşa gitmesine izin vermeyecektir. Heyecanla okuduğum bir ilk temas öyküsü.

Resif (Esra Altun): Bir uzay operası. Yayılmacı politikalar nedeniyle aç kalan koloniler için tohum çalmaya çalışırken hapishane işlevindeki bir gezegen uydusuna gönderilen Atlas, Düşünce Gözlemcileri karşısında konuşma yasağını aşmamak için kendini tutmaya çalışır ama pek başarılı olduğu söylenemez. Karakterin yediği yemekleri, içerideki tür çeşitliliğini tarif etmesi çok eğlenceliydi. Keyifli bir üslubu vardı, sevdim.

Sarmalın Döngüsü (Elif Kalay): Bir simülasyonun içindeki nihai rolünü seçmek için testten geçen bir karakterin yaşadıkları. Başarılı bir öyküydü. Black Mirror izliyormuş gibi hissettirdi, bir de öyküyü okurken Ekşi Sözlük’teki “NPC* olduğundan şüphelenilen insan tipleri” başlığı geldi aklıma.

* NPC: “non-playercharacter”, bilgisayar oyunlardaki figüranlar, bilgisayarın yönettiği oyun içi karakterler. Aynı zamanda sorgulamadan, robot gibi yaşayan insanlara internet âleminde yapılan bir benzetme.

Orion’un Kolları (Nedim Gökhan Aydın): Fantastik bir kurgu olarak da kabul edilebilecek bu öyküde ölenler Orion’a gider. Yaşayanlar kuvars kolye aracılığıyla yapılan bir ritüel ve vücut bütünlüklerinden fedakârlıkla Orion’u ziyaret edebilir, aradıkları cevapları bulurlar fakat ruhları değişir. Gökyüzüne gidip gelenlerin getirdiği bilgiler ölüm korkusunu, kapitalist sistemi ve savaşları ortadan kaldırmıştır. Sonunda karakterin kristale yazdığı mesajı anlayabilseydim, öykünün taşları benim için daha çok yerine oturacaktı.

Yeşili Koru (Süleyman Sönmez): Kusursuzluk ölümcüldür. Bir insana görev verirseniz yorulup bıkar, ama bir bilgisayar ve yapay zeka döngüyü sürdürmeye devam eder. Bunun üzerine kurulmuş bir öyküydü. Artık kimseye ait olmasa da korunan tarlalardan yiyecek çalmaya çalışan, makinelere zıt düşmüş insanların bu öyküsü bu sayıda en sevdiğim ikinci öykü oldu.

Müesses Nizam ve Ahtapot (Sinan C. Güldal): Mevcut düzene yergi içeren bu distopik hikaye, kırılma noktasında ahtapot kollarının uzandığı düşsel bir kapıyı açıyor. Ahtapot nedir, manası nedir, öykünün baş karakterine niçin yardım etmektedir; bunları yorumlamak okura bırakılmış. Hayal gücüne alan açan bir öykü.

Son Görev -Ramo (İnan Sabırcan): Yapay zekânın insanlara hâkim olduğu bir dönemde geçen bu öyküde, insanlar öğrenme, idrak etme temel yetilerini yitirmiştir. Okuma yazma bile öğrenmelerine gerek kalmamıştır. Yalnızca çok az insan eski temel zihinsel yeteneklerini korumaktadır. YZ, bu eski insanları hayatta tutarak bedenlerini yapay dokularla donatmakta yani siborg’a çevirmektedir. Baş karakter Ramo isimli eski arkadaşına ulaşmaya çalışır. Ramo menenjit hastalığıyla konuşma yetisini kaybetmiştir.

Zamansız (Barış Toprak): Üç parçalı bu öyküde Serpentia gezegenine giden bir aklın uzay aracında yaşadıklarını ve Serpentialılarla karşılaşmasını anlatıyor. Öyküyü birkaç kez okumam gerekti ama hâlâ anlamadığım yerler var. Örneğin son kısımda zihnini robotun zihnine aktaran kim? Bir insan mı yoksa uzay gemisinin aklı mı, ikincisiyse neden gece göğünü muhteşem buluyor ya da nefes alması gerekmediğini düşünüyor? Tamir robotu mağarayı niye patlattı? Mağarayı patlattıysa, maymunsu uzaylılar Tanrı sözcüğünü nereden öğrendi? Anlatımın süsü, kurgunun üzerini örtmüş ve anlaşılmasını zorlaştırmış.

Yavruağzı (Ekin Açıkgöz): Ordudan ihraç edilen bir subay ve askerî savcı arasında geçen bu öykü, sayıdaki favorim oldu. Düşünce ve duygular – duygular ve hormonlar arasındaki ilişkiyi, soyut sandığımız kararlarımızın ve hissettiklerimizin aslında beynimizde salgılanan hormonlar gibi oldukça somut parametrelere bağlı olduğunu tartışan tam ve gerçekçilik payı yüksek bir bilimkurgu öyküsüydü benim için. Yan etki olarak da insanlık yararına var olan bir teknolojinin, insanlık zararına ve sistem çıkarına yontulması. Gerçek, olası, oluyor.

Ŝargŭ’nun Çığlığı (Liven Dek – Türkçeleştiren: Vasil Kadifeli): Esperantodan çevrilen bu öykü, bilinmeyen bir gezegene çarpıp kaza yapan uzay aracından sağ kalan tek kişi olan bir kadını anlatıyor bize. Hem mekânsal hem duygusal betimlemeleri çok sevdim. Kadının yalnızlığını, gezegene tutunma ve alışma çabasını hissettirdi.


Not: Roket Bilimkurgu Öykü Dergisinin 5. sayısını şuradan edinebilirsiniz.

 

Roket 4. Sayı İncelemesi (Gizem Çetin)