Sisifos Misali (Öykü)

Hasretin dayanılmaz bir hâl aldığı gecelerden birinde, “Babacığım seni çok özledim!” diye mesaj attı Sema. Güneşin doğmak bilmediği, sıkıntılı gecelerde ara sıra yaptığı bir şeydi. Üstüne pek düşünmeden. İçinde birikenlerin bir şekilde vücuttan atılmasıydı sadece. Gözleri yaşlı, kalbi paramparça; tekrar uykuya daldı.

Sabahleyin yastığının altındaki telefonun mesaj sesiyle -çay kaşığının karıştırılırken bardakta çıkardığı o tuhaf ses- uyandı: “Pardon, kimsiniz? Tanışıyor muyuz?” Cevabı gönderen babasıydı. Aylardır attığı yüzlerce mesajın ardından ilk kez bir yanıt alabilmişti. Başından aşağı bir kova buzlu su dökülmüş gibi ürperdi. Beyninden vurulmuş gibiydi. Yataktan sessizce kalktı. Mutfakta tek başına oturdu bir süre. Bir sigara yakası geldi. Sigara içmemesine rağmen. Geçmişin acı tatlı anılarına dalıp çıktı, dalıp çıktı. Ciğeri kuvvetli bir dalgıç gibi.

Titreyen ellerine zorlukla hakim oldu ve şunları yazdı: “Bu telefon numarası babamın. İki yıl önce kaybettik onu. Sanırım numara artık sizin. Özür dilerim.” Birkaç dakika sonra, “Başınız sağ olsun. Allah rahmet eylesin.” mesajı geldi.

“Dostlar sağ olsun, teşekkürler ve iyi günler.” oldu Sema’nın, babasının cep telefonu numarasına attığı son mesaj. Ne yazık ki o bitmek bilmeyen gecelerde mesaj atacağı bir numara yoktu artık. Bir parçasını daha kaybetmişti babasının. Özlem, hasret, yokluk gibi duyguların akacağı bir nehir daha kurumuştu.

Ölüm katmerleşmişti, fakat dayanacaktı. Ölüme rağmen yaşamaya devam edecekti. Sisifos misali, o devasa kaya taşınacaktı tepenin zirvesine. Aşağı düşeceğini bile bile.


Sitedeki diğer öyküleri okumak için tıklayınız: Öyküler 

 

Çüksüz Atlar Ülkesi (Öykü)