
Roket’in 6. Sayısına Dair Notlar
Türkiye’nin yegâne bilimkurgu öykü dergisi Roket’in altıncı sayısı bu ay (Haziran, 2025) yayımlandı. İlk sayısından beri heyecanla takip ettiğim bu özgün dergi, her sayısında bizi yeni yazarlarla, yeni fikirlerle ve yeni dünyalarla tanıştırıyor. Altıncı sayıda on iki öykü var. Bunlardan biri çeviri; diğerleri ise yerli kalemlerden çıkan, taze ve düşündürücü metinler. Tabii Roket 6’da beni en çok heyecanlandıran şeylerden biri de, kendi öykümün de on iki öyküden biri olarak bu sayıya dahil edilmiş olması.
İzninizle, okumayı henüz bitirdiğim bu sayı hakkında fikirlerimi sizinle paylamak istiyorum. Dilerseniz genel birkaç bilgi ile başlayalım: Bu sayının kapak tasarımı Kaya Berk İpek’e ait. Dizgiyi ise Onur Yıldırım üstlenmiş. Kapakta, bilimkurgudan çok fantastik bir havaya sahip yeşil bir peri figürü bizi karşılıyor olsa da, öyküler güçlü bilimkurgu damarları taşıyor ve bizi yepyeni karakterlerle tanıştırıyor.
Şimdi öyküler üzerine konuşmaya başlayabiliriz:
Kayıp Eşya – Ayşe Acar
İlginç bir dünya kurgusuna sahip bu öykü, gerçeklik sorgusunu temel alıyor. Tuhaf bir kayıp eşya bürosunda çalışan bir karakter üzerinden alışılmadık bir hikayeye giriş yapıyoruz. Aslında eşyaların bir benzerinin üretilmesiyle paralel bir dünya inşa ediliyor bile diyebiliriz. Öykü, kendisine 11 numara diyen birinin pillerini aramasıyla başlıyor; fakat kısa sürede yön değiştirerek, genç bir kadının eşi ve olası çocuğu üzerine düşünmesi üzerine gelişiyor. Taklit ve gerçeklik unsurları öyle iç içe geçmiş ki, felsefenin klasik “gerçeklik nedir?” sorusu bu öyküde yepyeni bir boyut kazanıyor.
Üst Gerçeklik – Nazlı Çapar Yeşillik
Sanal gerçekliğin hayatın neredeyse tamamını ele geçirdiği bir dünyada geçen öykü, iki gencin online’dan yüz yüzeye ilk buluşması üzerinden düşündürücü bir hikâye kuruyor. Sürükleyici bir anlatımı var. Ürün reklamları, yaşam tarzlarının yapaylaşması gibi alt katmanlarda kapitalizme dair eleştirel bir bakış da sunulmuş. Günümüzle doğrudan teması olan, başarısız bir buluşma olması dolayısıyla biraz üzen ama çevremizde olan ve bizim için sıradanlaşmış birçok şeye farklı bir gözle bakmamızı sağlayan ilginç bir öykü.
Döngü – Iraz Şensöz
İleri teknoloji sayesinde genç bedenlere taşınmak isteyen yaşlı insanların, bu süreçte karşılaşabilecekleri etik ve duygusal sorunlarını ele alan bir öykü bu. Sonu hüzünlü ama “Aşk bedenin ötesinde bir şey olabilir mi?” sorusunu güçlü biçimde gündeme getiriyor. Gelişen teknolojilerde de hâlâ hata yapılabileceğini hatırlatan, bunun yanında uzun yaşamanın hayal kırıklıklarını da beraberinde getireceğini gösteren sade bir öykü.
Lütuf – Sabahattin Cömertpay
Kendi öyküm üzerine uzun uzun yorum yapmam uygun değil, biliyorum. Yine de konusunu özetlemek isterim: Mars’a yerleşen insanlık, beklenmedik bir hastalık nedeniyle yeniden Dünya’ya dönmek zorunda kalır. Ancak bu dönüş, yalnızca bir mekân değişimi değil; insanlığın eski inançları ve kültürel kodlarıyla yüzleşmesini de beraberinde getirir. Hem bireysel hem toplumsal belleğe dair bir anlatı olmasını hedefledim. Bir cümlede yazım hatası bulmaksa beni üzdü. Affınızı rica ederim.
Astro 101 – Ozan Kırıcı
Huzurevinde yaşayan üç yaşlının sıcak ilişkisi üzerinden kurulan bu öyküde, robotlar ve yaşlıların yöneticilik ihtimalleri eğlenceli bir biçimde masaya yatırılıyor. Okurken geleceğe değil de bugüne dair bir şeyler anlatıldığını hissediyorsunuz. Keyifli, iç ısıtan ve yer yer düşündürücü bir öykü.
Son Kıraathane– Ruhşen Doğan Nar
Roket editörü Ruhşen Doğan Nar’ın kaleme aldığı bu kısa ama esprili öyküde, bazı tanıdık isimlere gönderme yapılarak, bilimkurgu topluluklarına selam çakılmış. İlerleyen teknolojinin kahve kültürü gibi gündelik alışkanlıkları nasıl dönüştürebileceğine dair hoş ayrıntılar da içeriyor. Yaşlı bir karakterin merkezde yer aldığı öykü, nostaljik bir tat bırakıyor.
Koleksiyoncu – Ahmet Boyraz
Bilimkurgu dünyasında en çok Otostopçunun Galaksi Rehberi ile tanınan ve sayısız okurun sevgisini kazanmış İngiliz yazar Douglas Adams’a adanmış bu öykü, genç bir yazar tarafından kaleme alınmış ve dil bakımından dikkat çekici. Uzayda geçen bir klonlama anlatısını konu aldığını düşündüğüm öykü, sonu ve hikayeye eşlik eden illüstrasyonla beni biraz şaşırttı. Öykünün çözülme kısmını tam anlayamamış olabilirim. Buna rağmen, son paragraf hariç metni dil bakımından gayet iyi bulduğumu tekrar etmek isterim.
Sessizliğe Abonelik – Gizem Çetin
Kapitalizmin gelecekte de değişmeyeceğine dair karanlık bir tablo çizen bu öykü, paraya ve veriye duyulan açgözlü ihtiyaç üzerinden ilerliyor. Beyne yerleştirilen çiplerin doğurabileceği sonuçlar, Black Mirror tadında bir dünyayı gözler önüne seriyor. Düşündürücü ve (iyi anlamda) rahatsız edici bir öykü.
Şimşek – Mustafa Mert Balcı
Sevgililer arasında geçen sıradan bir telefon konuşmasıyla başlayan öykü, kısa sürede uzaylı temasına ve şimşeklerin ardındaki sırra evriliyor. 2024 tarihli olaylara gönderme yapan kurgu, sanki paralel bir zaman çizgisine dokunuyormuş gibi hissettiriyor. Geçmişi anlatması bakımından bildik bilimkurgu hikayelerinden sıyrılan bu metin, gelecek yerine paralel bir varoluşun tahayyülü gibi.
Mektup – Aslı Tanrıyar
Bu sayının en beğendiğim öyküsü. Kendisine gelen bir e-postayla geçmişiyle ve yalan söyleme dürtüsüyle yüzleşen karakterin, sonunda karşılaştığı “sistem hatası”, öyküyü hem teknik hem duygusal olarak çarpıcı kılıyor. Dil işçiliği, karakter derinliği ve fikir gücü açısından çok başarılı buldum.
Kıyameti Yaratmak – Emre Bozkuş
Yapay zekâların insanlar adına konuştuğu, iki farklı yazılımın çatıştığı bir gelecek tasavvuru. İçinde bolca felsefi göndermeler yer alıyor. İnsanlığın ortadan kaldırılmasının ciddiyetle tartışıldığı bu evrende, teknolojiyle birlikte etik ve varoluş meseleleri de masaya yatırılıyor.
Gelecek Şehir – Yusuf Vezir Çemenzeminli
1933 yılında yazılmış bu ütopya, Azerbaycan Türkçesi’nden Türkiye Türkçesi’ne Hamid Hamidzade tarafından çevirilmiş. Sosyalist bir iyimserlikle çizilmiş olan gelecek vizyonu, bugünden bakıldığında biraz masalsı kalsa da, yazıldığı dönemi düşününce oldukça etkileyici. Öyküdeki öngörülerin birçoğunun tutmuş olduğunu bilmek de yazının değerini arttırıyor.
Öykülerin dışında söylemek istediğim bir şey daha var: Derginin bu sayısında yer alan çizimler, önceki sayılara göre çok daha etkileyiciydi. Yine de kişisel favorim, hem kapak tasarımı hem de içerik bakımından hâlâ Roket 2.
Editör Ruhşen Doğan Nar’ın 10 sayılık bir dergi hayaliyle yola çıktığını biliyoruz; ama Roket’in ömrü umarım bunun çok ötesine geçer. Çünkü bilimkurgu yalnızca uzak gezegenleri değil, yakını da anlamlandırmanın dili olabilir-hele ki böylesi değişim zamanlarında.
Not: Roket Bilimkurgu Öykü Dergisinin 6. sayısını şuradan edinebilirsiniz.




