Roket 6 İzlenimler (Metin Uçar)

roket altı

Türkiye’nin ilk ve şimdilik tek bilimkurgu öykü dergisinin 6. sayısındaki öyküleri okudum. Bu öykülerin bana hissettirdiklerini yazıyorum. Roket altıncı kere uçuşunu gerçekleştirdi. Genel yayın yönetmeni Ruhşen Doğan Nar, Roket için 10 uçuş hedefi koymuş. Umarım çok daha fazla uçuş gerçekleştirir. Roket VI dil, kurgu, hikâye bakımından iyi yazılmış öykülerden oluşuyor. Diğerlerine göre biraz daha zayıf kalan çalışmalar da var. Sanal dünya denilen ve şimdilik bizi nasıl bir geleceğe götüreceği belli olmayan teknolojik gelişmeler üzerine düşünmeye iten öyküler bunlar. Roket V için yazdığım bir notu değiştirmeden buraya da eklemem gerekiyor: Okuyucuyu rahatsız edebilecek (en azından ben öyle hissettim) eksiklikler, kopukluklar ve bazı mantık hataları da gözden kaçmış ne yazık ki.

 

KAYIP EŞYA – Ayşe Acar

Güzel bir öykü. Yalnız ilk cümlesinde araç sürmeyi yeni öğrenen birinin arabayı stop ettirmesi gibi durakladım. ‘Bayan Zer güne aynı şekilde başlamıştı.’ İster istemez ‘Bayan Zer’in güne nasıl başladığını bilmiyorum ki’ dedim. ‘Bayan Zer tekrarlanıp duran günlerin bir yenisine ofisteki işine başlamıştı’ derdim meselâ. Hemen rutin bir yaşamın sürdüğü izlenimi verilmiş olurdu.

Şimdi gelelim öykünün neden güzel olduğuna: Sanal ve gerçek hayatlar arasındaki o karışıklık hissini çok iyi vermiş yazar. Belli bir yerden sonra neresi sanaldı neresi gerçekti şaşırıyorsunuz. Bu da okumayı acayip hassasiyet gerektiren bir eğlenceye dönüştürüyor. Yalnız o pillerini kaybeden adama çok üzüldüm. Çünkü o adam bile harika bir öyküye konu olabilirdi. Ben o yolda öykünün gelişeceğini tahmin edip meraklanmıştım ama kısa bir süre içinde yukarıda bahsettiğim karışıklıkların içinde buldum kendimi.

Küçük not:

‘Kendini zipleme! Doğal kal.’ cümlesinden sonraki paragrafa ‘11’ ile başlardım. Adamın on bir adı mı varmış yoksa bu bir devrik cümle mi biraz kafa yormam gerekti!

ÜST GERÇEKLİK – Nazlı Çapar Yeşillik

Güzel bir öykü! Yalnız küçük bir yazılım (yazarın değil, Üst Gerçeklik yazılımının!) hatası olmuş. Sanal ortamda içine girilen mekândaki masalarda sadece bir kişi oturuyorken garsonun gidişinden sonra oradaki dört masadan duyulan bir sessizlikten bahsediliyor. Matrix’te titreyen yazılım hataları gözümün önüne geldi.

DÖNGÜ – Iraz Şensöz

Nefis bir öykü. Beğendim. Keşke sonu hüzünlü bitmeseydi.

LÜTUF – Sabahattin Cömertpay

Beş yüz yıl çok uzun bir süre. Yaklaşık yedi nesil demek. Üstelik son zamanlarda suni bir şekilde yetiştirilen bir nesilden bahsediliyor. Yedinci nesil bir insanın atalarının yaşadığı yerlere karşı heyecan duyması ne kadar gerçekçi bilemedim. Hani nesilden nesile aktarılan bir anı mirası olduğunu kabul edersek olabilir gibi. Ama anıların nesilden nesile aktarılabilmesi konusu biraz tartışmalı. Yazar bu konuda tartışılabilecek bir durumun yerine öyküdeki kahramana başka, daha nötr duygular yaşatabilirdi. Meselâ ilk defa gördüğü Dünya acayip hoşuna gidebilirdi. Ben bu duygularla uğraşırken öykünün gidişatı beni daha da şaşırttı.

Mars’ta ‘humanoid’ bir neslin geliştirilmesine neden gerek görüldüğü sorusu cevapsız kalmış. Bu neslin Dünya’da yaşayanlara ‘ilkel’ demelerinin nedeni de belirsiz kalmış.

Mars ve Dünya arasında yaşanmış olduğu anlaşılan anlaşmazlıkların belirsizlikte bırakıldığı, böyle ufak tefek mantık uyumsuzlukları ne yazık ki çok daha güzel yazılabilecek bir öyküyü bozmuş. Hiç o ayrıntılara girmeden anlatılabilecek çok güzel bir hikâyesi var aslında.

ASRO-101 – Ozan Kırıcı

Çok daha güzel ve ilginç bir şekilde olaylar geliştirilebilirdi. Yazarın öyküsüne karışmak, tercihini eleştirmek doğru olmaz. Ancak okumayı bitirdiğimde çok dramatik bir öyküyü kaçırdığı hissine kapıldım. Sonu olumlu biten bir başka Terminatör hikâyesi olmuş. Bu düşüncelere geçmeden önce öykünün girişinde bayağı bir vakit harcadım: Yazar yaşlı bir adamın son zamanlarda moda olan, daha çok gençlere verilen bir ismi taşıdığından dem vurmak istemiş. Aslında öyküye hiçbir etkisi olmayan bu detay okuyucunun aklını karıştırıyor. ‘Acaba bu detayın ileride bir önemi olduğunu mu öğreneceğiz?’ diye soruyor insan ama öyle değil. Yani Stanislavskiy’in dediğinin aksine duvarda asılı duran silah daha sonra ateşlenmiyor.

SON KIRAATHANE – Ruhşen Doğan Nar

İzlenimlerimi etkilememesi için yazarların künyelerini okumayı sona bırakıyorum. Ama Ruhşen’in böyle bir şansı yok. Çünkü ‘sanal’ da olsa kendisini tanıyorum. İzlenimlerime burada nokta koysam ne demek isteyeceğimi anlayacaktınız. Ama ben yine de yazayım: Kısacık, sıcacık ve nefis bir öykü. Kıraathane’de oturanları okudukça Ruhşen yine istifi kapmış dedim! Ne diyeyim, eline sağlık USTA.

KOLEKSİYONCU – Ahmet Boyraz

Mantıksal çatışmaların çok olduğu bir öykü. Yazarın aklına ilginç bir fikir gelmiş. Bu fikri yazıya dökerken aslında üç ayrı öyküye konu olabilecek olayları yan yana getirmiş. Ama Sonuçta birbirinden kopuk ve asıl anlatılmak istenenin kaybolduğu bir öykü olmuş.

Girişte mürettebatın neden hummalı bir şekilde arayış içinde oldukları sorusu cevapsız kalmış. Karşılarına çıkan gemi bana Fenomen adlı kısa bilimkurgu videomu hatırlattı. Bu öyküde ise hikâye belli bir sonuca ulaşmadan kesiliyor. Son bölüm ise paralel evrenleri konu alan, tamamen başka bir öykünün ana fikri.

SESSİZLİĞE ABONELİK – Gizem Çetin

Güzel bir öykü. Gelecekte bizi nelerin beklediğini hissettiren bir konusu var. Beğendim.

ŞİMŞEK – Mustafa Mert Balcı

Çekya – Çekoslovakya! Yağmurun çitilemesi ifadesinin anlamını bulamadım. Çiseleme olsa gerek. Ben bu kelimelerle uğraşırken kendimi bir Alien ortamında buldum. Yani böyle de olabilir denilebilecek bir öykü. Aslında içinde daha da geliştirilebilecek bir hikâye var ama yazar bunu hissedememiş.

MEKTUP – Aslı Tanrıyar

Mükemmel. Bomba bir öykü. Ne yalan söyleyeyim öykünün ortalarında bir şeylerden şüphelenmeye başlamıştım ama şu ‘alınan karar’ meselesi beni şaşırttı. Tebrikler.

KIYAMETİ YARATMAK – Emre Bozkuş

Emre felsefi yönü çok sağlam, güzel bir öykü yazmış. Sonuna da en çarpıcı soruyu çakmış. ‘Çakmış’ kelimesini bilerek yazdım. Çünkü gerçekten de vurucu, düşündürücü bir soru sormuş daha doğrusu tespit yapmış. Asıl soruları doğuran da bu tespit zaten. Sanki bir adım daha atılabilirdi. İnsanın yarattıkları ile tanrının yetkisinde kabul edilen alanlara girmesi gibi YZ’nın da benzeri bir çelişkiyi yaşadığı bir sonuca gidilebilirdi. Ama bu bir seçenek. Yazarın seçtiği final de harika.

GELECEK ŞEHİR (1933) / Yusuf Vezir Çemenzeminli (Hamid Hamidzade’nin Azerice’den çevirisiyle)  

Bu konusu olan bir öyküden ziyâde komünist düşüncelerin etkisi altında geleceğin nasıl olacağına dair bir makaleye benziyor.


Not: Roket Bilimkurgu Öykü Dergisinin 6. sayısını şuradan edinebilirsiniz.

Roket 6. Sayı Değerlendirmesi (Sabahattin Cömertpay)

Hıyar Hapı Meselesi - Ruhşen Doğan Nar