Roket 5 İzlenimler (Metin Uçar)

roket 5

Türkiye’nin ilk ve şimdilik tek bilimkurgu öykü dergisinin 5. sayısı çıktı. Artık adet olduğu üzere okuduğum öykülerin bana hissettirdiklerini yazdım. Dil, kurgu, hikâye bakımından iyi yazılmış öykülerden oluşuyor Roket V. Ancak bunun yanı sıra okuyucuyu rahatsız edebilecek (en azından ben öyle hissettim) eksiklikler, kopukluklar ve bazı mantık hataları da gözden kaçmış ne yazık ki. Öykü bazında tespitlerimi oturdum yazdım. Amacım ‘negatif enerji’ yüklü bir eleştiri yapmak değil. Tam tersi hissetiklerimde doğruluk payı varsa yazarlara hediyem ‘pozitif enerjidir’. Benim de yanlış hissettiğim hususlar olabilir. Var ise onları da duymak isterim. Yine önemli bir konuda bu izlenimi okuyacak insanları bilgilendirmeyi doğru görüyorum. Roket-V’deki öyküleri değerlendirirken ister istemez bir yazar gözüyle okuyorum. Bazen okuduğum bir cümlenin açtığı potansiyel gelişme güzergâhlarını hissediyorum. Ama devamında yazarın okuyucuya sunduğu güzergâhın başka olduğunu anlıyorum. Bu bağlamda yazdığım izlenimlerin okuyuculardan daha çok yazarlara hitap ettiğini ifade etmem gerekir.

 

ARS LONGA, VITA BREVIS – Fatih Aşgün

Keskin kokular ve dille dolu bir öykü. Öykünün olması muhtemel bir gerçekliğin anlatılabileceği en rahatsız edici anlatımı dikkat çekici. Sanki iki bölümden oluşuyor gibi. Her iki bölümde de akıcı bir dille olaylar anlatılıyor. Diğer yandan ilk defa yeni aldığım bir dergiye (kitap) bu kadar zor bir öykü ile başladım diyebilirim. Ne olduğunu anlamak için dört kere okudum. Dördüncü okumam sanki teknik bir analiz gibiydi. Öyküye sanki bir ters köşe gizlenmişti ve ben onu bulamıyordum. İzlenimlerimi tamamlamak için bir gün sonra tekrar okumaya karar verdim.

Sabah yeniden okudum. Meselenin ne olduğunu anlamak için bir dedektife ihtiyacım var. Çünkü ne yaptıysam olmadı. Öykünün kahramanı önemli bir karar alıyor ve kendini tamamen değiştirecek o önemli adımı atıyor. Hayatı değişiyor ancak cansız bedeni de orada yatıyor. Yazar bu transformasyonu tam olarak okuyuculara anlatamamış ne yazık ki. Her türlü konstrüksiyonu o cansız beden bozuyor. Ama dedim ya ben çözemedim, belki de kaçırdığım bir detay vardır. Eğer öyle ise beş okumadan sonra benim için ‘büyük bir başarı’ denebilir.

 

İSTASYON 581C – Gökcan Şahin

Ah be! Ya ben ihtiyarladım ve çekilmez bir adam oldum, ya da burada başka bir şeyler var. Bu öykü de sanki iki bölümden oluşuyor ve bana kalırsa birinci kısmı olmasa da olurmuş. Tarihi dönemlerde bir zamanlama hatası olmuş zaten. Bu bölümün yazarın asıl anlatmak istediğini düşündüğüm hikayeye hiçbir katkısı olmamış. Dergiyi henüz okumamış olanlara kopya vermeden anlatmaya çalışayım. O ‘şey’ Dünya’ya düştüğünde ‘öteki şeyin’ verdiği derece bir zarar veremez. Mesele çok basit. İnsanlar ‘öteki şey’ kadar yoğun kütleli bir ‘şey’ yapamazlar. Teknik olarak yapmazlar. Dolayısı ile o ‘şey’ belki Dünya’ya bile ulaşamadan atmosferde yanar gider. İnsanların ne işe yaradığını bilmedikleri o teknoloji harikasına bilinçli olarak ilerlemeleri küçük ama rahatsız edici bir detay olmuş. Bu detay anlatının farklı şahıs ağzı ile yapılmasından kaynaklanıyor. Yazar okuyucuya o teknoloji harikasının ne olduğunu anlatma gereği duymuş. Bunu yapmadan da bize ne olduğunu anlatabilirdi. Bulundukları ortamı ve tarihlerini unutmuş olabilirler. Ancak düzenli olarak hizmet verdiği anlaşılan taşıt şirketi neden buna yol açmış tam anlaşılmıyor. Hani bir arıza olsa diyeceğim, ama ilgili uzay garına varınca her şey olması gerektiği gibi oluveriyor birden. Velhasıl farklı bir anlatımla okuyucuyu ‘hoş’ bir ters köşe yapma potansiyeli varken bundan faydalanılmamış.

 

MERHABA – Ali Burak Özkaya

Bu öykü hoşuma gitti. Güzel yazılmış bir aksiyon sahnesi. İçinde bilimkurgunun işlediği çeşitli konulara dokunulmuş. Yazarı tebrik ederim. Öyküyü henüz okumaya başladım ki aynı diyalog içinde bir çelişkiye takıldım: Ne yapmam gerektiğini biliyorum… Çekmeli miyim, bilmiyorum… Belki de öykünün kahramanının o anda bulunduğu ruh halinin neden olduğu bir çelişkidir. Ancak bu çelişki öykünün geneline etki etmeyen bir detay olarak kalıyor.

 

RESİF – Esra Altun

Düşünce suçlarının infazı için hayal edilen yöntemlerin çok masraflı olduğunu düşünüyorum. İnsanlık tarihi bu tür infazların her zaman en ucuz ve hızlı şekilde yapıldığını gösteriyor. Tabii bu insanlık tarihinin söylediği… Hapishane olarak seçilen gök cisminin önemli bir temiz su kaynağı olabileceği durumu söz konusu. Ayrıca başka doğal zenginliklere sahip olması da mümkün. Tabii tüm bunlar bir insanın gözünden tespit edilebilecek durumlar. İnsan olmayan bir göz tüm bunlara başka bir açıdan bakacaktır. Buraya kadar güzel. Ancak bence öykünün en can alıcı noktasına güzel, vurucu bir açıklama getirilmemiş. İşte o noktada öyküyü çok daha güzel yapacak bir fırsat kaçırılmış. ‘Peki neymiş o fırsat?’ diye sorulduğunu hisseder gibiyim. Buna öyküyü okuyan herkesin kendince bir cevap verebileceğini düşünüyorum.

 

SARMALIN DÖNGÜSÜ – Elif Kalay

Çok güzel bir öykü. Matrix filminde unutulmuş (belki de benim gözden kaçırdığım bir şeydi) bir detayı, hem de gayet güzel anlattığı için hoşuma gitti.

 

ORİON’UN KOLLARI – Nedim Gökhan Aydın

Anlayabilmek için iki kere okumam gerekti. İtiraf etmem gerekir ki bu daha çok fantastik türde bir öykü. Bana yıllar önce ‘acaba nedir?’ diye okuduğum Rusça, ucuz bir romanı anlattı. Orada da kahramanlar aşılması mümkün olmayan mesafeleri kolayca aşabiliyorlardı. Yine aklıma Stargate geliyor. Orada en azından bilimsel açıdan varlığı kabül gören bir olayın yüksek teknoloji ile kullanılabilir hale gelmesi anlatılıyordu.

 

YEŞİLİ KORU – Süleyman Sönmez

Gayet güzel bir konusu var bu öykünün. Bana ‘Upgrade’ adlı kendi öykümü hatırlattı. Orada da kargalar vardı. Yapay zekâya verilen rol bizim şu an ondan beklediğimiz performansın çok altında. Bana kalırsa YZ’nin daha rasyonel bir karar alması gerekirdi. Bu bağlamda çok daha zengin ve özgün bir öyküye dönüşme fırsatını kaçırmış gibi geldi bana. Belki de öyküleri bir yazar gözüyle okuduğum içindir.

 

MÜESSES NİZAM VE AHTAPOT – Sinan C. Güldal

Bu öyküye ‘ütopya’ ya da ‘fantazi’ etiketlerini takabiliriz. Bana kalırsa bilimkurgu yanı oldukça zayıf olan bir öykü. Mevcut düzene göndermeler yapan hiciv bir öykü niteliğinde. Roket’in bir bilimkurgu dergisi olmasından dolayı bunu özellikle belirtmek istedim. Ayrıca dikkatimi çeken iki kurgusal konu var. Öyküde şimdi hayalet şehir denilen o şehrin hayalet şehre dönüşmesi bence çok az ihtimal. Bu durumuna müsaade etmeyecek sermaye her zaman bulunacaktır. Hele de o şehrin tarihi geçmişini dikkate alacak olur isek. İkinci konu ise Türkiye’nin turizm alanları ile ilgili. Bu öyküde belirtildiği gibi belli bir bölge ile sınırlı bırakılamayacak tarihi zenginliklere sahip bir ülke Türkiye.

 

SON GÖREV – RAMO – İnan Sabırcan

Bu sayının ‘hüüüp’ diye sizi içine çeken en iyi öykülerinden biri. Yazarı tebrik etmekten başka bir şey gelmiyor elimden. Çok aktüel bir konu olan Yapay Zekâ’ya beklenmedik bir açıdan girmiş. Gerçekten çok beğendim.

 

ZAMANSIZ – Barış Toprak

Başarısız bir denemenin hikâyesi. Roket-V’e sinmiş olduğunu hissettiğim o ruh hali yine aldı sazı eline. Güzel bir dille anlatılan öykünün ‘o başarısız deneme’ kısmı çok daha çarpıcı olabilirdi. Öykünün kahramanının etrafını çeviren canlıların dillerindeki kelimenin nasıl yerleştiği daha da önemlisi bu kelimeyi yerleştirenlere ne olduğu soruları cevapsız kalıyor. Aklıma türlü cevaplar geliyor ama hepsinde eksik bir şeyler kalıyor.

 

YAVRUAĞZI – Ekin Açıkgöz

Çok güzel bir öykü. Ancak imha edilmesi gerekir. Öyküde anlatılan teknoloji üzerinden çalışılıyor mu bilmiyorum ama bu öykü bazı kötü niyetli insanların bu teknoloji üzerinden çalışmalarına neden olabilir. Bilimkurgu’nun yan etkilerinden biridir bu! Terminatör serisinin ikinci filmini hatırlayınız! Dedim ya imha edilmeli bu öykü!

 

SARGÜ’NUN ÇIĞLIĞI / Liven Dek (Vasil Kadifeli’nin Esperanto’dan Türkçe çevirisiyle)  

Bu sadece çok güzel bir öykü değil. Bu lezzetli bir yemeğin üzerine yenilen kaymaklı künefe, onun üzerine içilen ‘kırk yıl hatırı olan’ model Türk Kahvesi.


Not: Roket Bilimkurgu Öykü Dergisinin 5. sayısını şuradan edinebilirsiniz.