Roket 4. Sayı İncelemesi (Gizem Çetin)

Kapağında ay ışığı eşliğinde at binen bir robot savaşçının olduğu Roket’in dördüncü sayısındaki öyküler:

Or (Tunç Kurt): Savaş karşıtı bir bilimkurgu öyküsü. Dünya uzun süredir bir savaştadır ve üç kutba bölündüğü için savaşın bitmesi artık çok zordur. Gündelik yaşam savaşa endekslenmiş; neşeler, heyecanlar durmuş; yeni nesiller savaş için eğitilir olmuştur. Bir askerin tek hakkı ise ölümünü seçebilmektir. Uzaydan gelen yeni bir element sayesinde bir icat yapılır ve bu, savaşın seyrini etkiler. Fakat barışa doğru giden bir icat değildir bu… Savaşı devam ettiren her unsur gibi yok edicidir. Bu dokunaklı öykü hakkındaki eleştirim ise mesajının bazı yerlerde kör göze parmak olarak verilmesi.

En Çok Hayal Ettiğiniz Şey Ne? (Seda Özses): Hayallerinize kavuşmak ister miydiniz? Peki hayalinize kavuşmuş gibi bir sevinç hissetmek ister miydiniz? Bu ikisi arasında beyniniz açısından bir fark olur mu? Bu öykünün merkezinde bu soruya cevap veren bir icat var. İnsanoğlunun ne kadar aptallaşabileceğini ve beynin ne kadar aldatılabilir bir organ olduğunu düşündüm okurken.

İstila (Fatih Selvi): Gezegenleri ölen Keplerliler kendilerine yeni bir gezegen ararlar. Nükleer silahların havada uçuştuğu bir dünya savaşıyla kendi sonunu getirmiş olan insanlığın neredeyse terk edilmiş Dünya’sı, yerleşmeleri için idealdir. İnsan nüfusu hâlâ az da olsa vardır fakat teknolojiyi kaybetmiş, ilkel metotlarla yaşamaktadırlar. Keplerlileri tanrılar olarak ağırlayıp hiç direnmeden köle olmaya razı olurlar. Peki o eski özgürlük kıvılcımı hiç mi yok? Bir kıvılcım, koca bir yangını başlatmaya yetmez mi? Akıcı bir uzaylı temas öyküsü olan İstila’yı seveceksiniz. Başlangıç cümlesinin başarısını vurgulamak isterim çünkü okuru öykünün içerisine direkt çekiyor: “Gezegenimiz ölüyor general.”

Üçleme (Ruhşen Doğan Nar): “Öfke” alt başlığıyla açılan öykü, bir linç ile başlar. Gerçek hayatta da internet ortamında sıkça rastladığımız bu durum, bu sefer sokağa dökülmüştür. Öfkeli bir kalabalık deepfake bir video üzerinden vatan hainliğiyle suçladıkları bir gazetecinin evini taşlamaya gider. Bu kalabalığın arasında baş karakter de vardır.

Daha sonra “Mahkeme” başlar. Linç edilen zavallı gazeteci bilinci kapalı bir halde yoğun bakımdadır fakat zihinsel olarak iletişim kurabileceği bir teknoloji vardır. Böylece olanları anlatabilir. Ne yazık ki son derece gerçekçi bir öyküydü. Benzerleri yaşanabilir. Teknolojinin ilerlemesi kitleleri daha da aptallaştırıyor, kitlesel bilinci geliştireceği yerde.

Uzayın Sonsuzluğu Kadar (Şeyda Aydın): 2074 yılında, siberpunk bir ortamda geçen bu uzay operası öyküsü gençliğinde transhümanist, feminist ve kuir bir devrim için savaşmış yaşlı bir kadın olan Asa’nın ötenazi kliniğine gitmek istemesiyle başlar. Bu devrim sırasında Asa’nın sevdiği kadın Ven kayıtlara göre ölmüştür. Gerçek ise farklıdır. Ven sürgünde ve uzak bir gezegende yaşıyordur. Şeyda Aydın’ın daha önce Meltem Dağcı ile yaptığı röpörtajı okumuştum, bu da okuduğum ilk öyküsü.

Babamın Arkadaşı ve Ben (Can Kantarcı): Bir gezegende bir başına yaşayan ve o gezegene iklim sorumlusu olarak atanan baş karakterin, babasının arkadaşıyla yaptığı sohbet var bu öyküde. Samimi üslubu yabancılaşmadan öykünün dünyasına girmenize yardımcı oluyor. Fakat başlangıç kısmı kafa karıştırabilir. Çünkü öykünün evrenine serbest dalış yapıyorsunuz, “Neredeler şimdi? Neler oluyor?” diye sorabilirsiniz fakat bir sayfa sonra alışıyorsunuz.

Makinedir Takılır (Selim Erdoğan): “Kaninoid”lerin yani köpek benzeri robotların icat edildiği bu öyküde Selim Bey, kendisine bir kaninoid alır. Böylece gerçek bir köpeğe bakmanın zorluklarıyla uğraşmak zorunda kalmayacaktır. Fakat her seçimin bir dezavantajı olduğu gibi bu tercihin de bazı sonuçları olacaktır. Kaninoid her şeyi programlandığı gibi yapar ama… Öykünün adında dendiği gibi, “makinedir takılır”. Oldukça akıcı ve merak uyandıran bir öyküydü.

Hemşiroidler (Melisa Parlak): Yaşlılar huzurevine terk edilmektedir. Huzurevlerinde robot hemşireler, hemşiroidler çalışmaktadır. Robotlar her şeyi programlandığı gibi yaparlar. Yaşlılara “iyileştirmeler” uygularlar ve bunu yaparken yaşlıların rızasını sormazlar. İyileştirmelerden geçen yaşlıların bakışları bomboştur. İradeleri yok edilmiş gibidir. Acaba huzurevine terk edilen karakter, kendisini kurtarabilecek mi? Gerilim dolu bir öyküydü. Nefesimi tutarak okudum.

Vicdan Muhakemesi (Emre Bozkuş): Bilinçdışını dışa yansıtan bir cihaz var bu öyküde. Vicdanının mahkemesine sanık rolüyle çıkan, bilinçdışında yatanlarla yüz yüze gelen bir insandır. Bundan sonra hatıraların, duyguların, insanın kendinden bile gizlediği düşüncelerin dökülüşünü görürüz. Öyküden bir parça Oğuz Atay tadı aldım.

Öğötküç (Bleda Gencay Sönmez): İnsanlığın ilk cinayeti… Hâbil ve Kâbil. Yahut Türkçe isimlerle Doğuç ve Soltu. Bleda ve ona doğum gününde bir zaman makinesi hediye eden arkadaşı Oktay, “öğötküç” adını verdikleri zaman makinesini kullanarak Doğuç ve Soltu’nun yanına gider ve Doğuç’u, yani Kâbil’i kardeşini öldürmemeye ikna ederler. Tarih yeni baştan yazılır. Peki bunun bedeli ne olacaktır? Bu sorunun yanıtı öyküde. Öğötküç, Türk Mitolojisi’ndeki zaman tanrısı Öğöt Han’dan gelmektedir. Yazar Türk Mitolojisi ve İslam’ı harmanlamış. Öykü, Bilge Kağan’ın sözleriyle tamamlanıyor.

İlk Temas (Bilge Ozan Kıran): Adı gibi bir ilk temas öyküsü. Yalnız, bu sefer temas eden onlar değil, biziz. Başka bir gezegen keşfediyoruz. Günlük biçimindeki bu öyküde bir doktor pilotun başka bir gezegenden, bambaşka bir türden canlıyı anlama çabasını okuyoruz. Ara ara serpiştirilmiş kısa cümlelerin yarattığı ahengi çok sevdim. Birçok temas hikâyesinin aksine ilerleyen kurgusuyla bitişi, yüzüme bir gülümseme bıraktı. Sayının en sevdiğim öyküsü oldu.

Deli (Mîran Janbar / Türkçeleştiren: Şerif Kaya): Mizahi bir bilimkurgu öyküsü. Başka bir galakside, bir deli koğuşundan kaçar ve olaylar gelişir. Biraz kopuk bir anlatımı olduğunu düşünüyorum. İtalik paragraflar farklı bir mekânda -köyde- düz yazılmış paragraflar farklı bir mekânda geçiyor -uzay gemisinde-. İkisini bağdaştıramadım. Sonuç olarak öyküyü anlayamadım.


Not: Roket Bilimkurgu Öykü Dergisinin 4. sayısını şuradan edinebilirsiniz.

 

Roket 3. Sayı İncelemesi (Gizem Çetin)