Türkiye’nin ilk ve şimdilik tek bilimkurgu öykü dergisinin 4. sayısı çıktı. Derginin yeni sayısınının hem maddi (teknik özellikleri) hem de manevi (içerik) açıdan bende bıraktığı izlenimleri siz okuyucularla paylaşmak istedim. Dış görünüş ile ilgili daha önceki yazımda yazdıklarımı tekrarlamayacağım. Roket en uygun formatını 3. sayıda almıştı zaten. Kapaktaki görsel YZ (nam-ı diğer AI) kullanımı konusunda sıkı bir tartışmaya yol açtı. Ben de o tartışmalara YZ’nın insanı insan yapan sanat gibi alanlarda kullanılmasına karşı olduğumu yazmış idim. Ancak bu düşüncem dergi ile ilgili bir eleştiri olarak alınmasın. Çünkü dergiyi dergi yapan içindeki öyküler. Bundan sonraki sayılarda karbon esaslı, canlı, kanlı insan elinden çıkma görseller olursa daha iyi olur dileğimi buraya bırakıyorum. Bir de küçük not düşeceğim. YZ sanıldığı kadar başarılı değil günümüzde. Kendisinden istediklerinizi yanlış ya da tam anlayamama eksikliğine sahip. Bu nedenle YZ’nın yaptığı bir çalışmanın yine bir insan tarafından kontrol edilmesinde fayda var. Buna otomatik yapılan çeviriler de dahil. Roket IV kapağı için görev verilen YZ çok önemli bir detayı gözden kaçırmış meselâ. Atın sırtındaki sürücünün yüzünde nefes almak için de kullanıldığı anlaşılan bir başlık var. Yani bize deniyor ki yaşanan felâketten sonra serbestçe nefes almak mümkün değil. Burasının Dünya olduğunu anlatan detaylar var. Ancak aynı hassasiyet görselin ikinci kahramanı at için gösterilmemiş. Dediğim gibi dergiyi dergi yapan öykülerle direkt ilgili bir detay değil ama sonuçta elimizde tuttuğumuz eser bir bütün olarak algılanıyor.
Kitabı okuduktan sonra bu satırları ayrıca yazmak istedim. Öykülerin kalitesi dikkatli bir seçim yapıldığını gösteriyor. Roket IV’teki öykülerin bir bütün olarak kaliteli bir seviyeyi hissettirdiğini ifade etmek isterim. Yani Roket IV gayet seviyeli ve güzel bir çalışma olmuş. Araya serpiştirilen görseller çalışmanın ‘dergi’ özelliğini hissettirici oranda. Bu da güzel bir detay.
Öykülere geçmeden önce küçük bir de önerim olacak: Öykü gönderim şartları bölümüne öykü gönderen yazarların öykülerinin peşpeşe yayınlanmayacağı ibaresi eklense daha ‘şık’ olur. Şimdi gelelim öykülerin bende yarattığı hissiyatlara.
OR – Tunç Kurt
Tek bir öyküde aslında her biri ayrı bir öykü olabilecek birkaç orijinal düşünceyi gördüm. Diğer yandan okurken aklıma takılan bazı detaylar oldu. Öyküyü ne yazık ki bu detayların gölgesinde okudum. Bu birkaç detay üzerinden biraz daha düşünülmeyi hakeden, genel olarak güzel bir öykü. Gelelim detaylara: Düşen taşın soğuması detayı bana oldukça büyük bir kütlenin çarpmadan sonra geriye kaldığını anlatıyor. Ancak öyküde anlatılan genişlikte bir alana zarar veren bir taştan sadece sıçrayan parçalar kalmış olabilir. Bu taştan elde edilen maddenin kullanım amacı Sadece 1. Seçenek ile sınırlı kalırdı. Çünkü savaşta ana amaç her zaman düşmana en fazla zararı vermektir. Kamikaze bunun sonucu ortaya çıkan bir uygulama idi. Dünya’ya ciddi zarar veren o taşın gelişine insanların yaptığı yorum da bence biraz öykünün içeriğine uzak kalan bir tespit. Bunun yerine ‘herkes kendine göre dünyanın sonunu hayal eder olmuştu’ denilebilirdi.
EN ÇOK HAYAL ETTİĞİNİZ ŞEY NE? – Seda Özses
Kısacık, şirin ve güzel bir öykü. Bitirdiğimde dudaklarım gülümseme pozisyonuna geçti. Bu iyiye işaret! Bir zamanlar kurguladığım bir öyküye çok benzeyen bir girişi var. Yazar geriye kalanları anlatmak için bazı kahramanları konuşturmuş. Onlar olmadan da olurdu aslında. Çünkü öykülerin anlatıcısı öykünün dışında, okurun arkadaşı olan, ‘görünmez’ kahramandır.
İSTİLA – Fatih Selvi
Aslında güzel bir öykü. Titanlar bağlamında yeni bir örgü çıkacak karşıma dedim ama olmadı. İstilacıların kendilerinden olanları kaderlerine bırakması düşüncesi rahatsız edici olduğu için öyküye hafif bir ‘eksiklik’ duygusu serpiştiriyor. Bence gelişmiş bir uygarlık seviyesine sahip olanlar böyle davranmazlardı.
ÜÇLEME – Ruhşen Doğan Nar
Modern teknolojilerin artık gerçek haline getirdiği bir konuya dokunmuş yazar. Hatırlıyor musunuz? Bir Kılıçdardoğlu videosu vardı! Kaç insan onun peşinden gitmişti? Yazarın akıcı diline zaten aşina olduğum için bir nefeste okudum. Tek önerim: MindReader kelimesi yerine zihinokuyucu, zihinokur gibi bir kelime koyardım. Tabii o cihazın markası MindReader ise söylecek sözüm olmaz.
UZAYIN SONSUZLUĞU KADAR – Şeyda Aydın
Bu satırları yazarken bu öykünün benim için hassas, düşüncelerimin yanlış anlaşılması riski yüksek olan bir özelliği olduğunu ifade etmek isterim. Öykünün kendisi gayet güzel, bir bakıma bana Interstellar filmini hatırlattı. Aşkın mekânlar ve boyutlar ötesi bağlantı imkânı veren bir güç olabileceği düşüncesi çok güzel! Diğer yandan canlı hayatın en itici güçlerinden biri olan ‘aşk’ temasının aynı cinsler arasında yaşanabiliyor olduğu gerçeği benim pek kabul edemediğim bir düşünce. Yalnız bu cümleden hareketle bu düşünceye düşman olduğumu düşünmeyin. Ben bunun bir gerçeklik olduğunun farkındayım, bu gerçekliği yaşayanlara karşı da değilim. Sadece bu gerçekliği görmeme eğilimindeyim. Bu benim bilinçli olarak aldığım bir karar ve sadece beni bağlar. Umarım bu satırları okuyanlar aradaki o ince hattın farkına varırlar ve yanlış anlaşılma riskini üstlendiğime beni pişman etmezler. Dediğim gibi öykü gayet güzel.
BABAMIN ARKADAŞI VE BEN – Can Kantarcı
Çok güzel bir öykü. Kaybolan öyküler teması çok hoşuma gitti. Arada bir ben de düşünürüm ‘benden sonra yazdığım öykülere ne olacak?’ diye. Babasının arkadaşı da pek bir sürpriz oldu benim için. Yazarı tebrik ederim.
MAKİNEDİR TAKILIR – Selim Erdoğan
Gerçekten tek kelime ile ‘harika’ bir öykü. O itin takıldığı gibi benim de takıldığım bir detay oldu sadece. O da alerji meselesi. Genelde doktorlar sorarlar ‘herhangi bir şeye alerjiniz var mı?’. Bu hayati önemdeki sorunun sorulmamış olması bende soru işareti olarak kaldı. Ama akıcı, konusu nefis bir öykü.
HEMŞİROİDLER – Melisa Parlak
Yeni anne yazarımızı tebrik ederim. Allah ufaklığı analı, babalı büyütsün, hastalık ve dert vermesin. Melisa’nın öyküsü de çok güzel. Tek takıldığım nokta ritüelin yapıldığı yer oldu. Anladığım kadarı ile kaçınılmazlığın derecesini artırmak için böyle bir seçim yapılmış, Ancak aynı işlem hastaların bulunduğu binada da olabilirdi.
VİCDAN MUHAKEMESİ – Emre Bozkuş
Çok güzel, sempatik bir öykü. Tüm okumam boyunca gülümseyip durdum. Hulusi Kentmen’in hâkim görüntüsünü gözümde yeniden yaratan bir etkisi oldu bu öykünün. Bence sanal bir deneyim yaşamak için acayip, acayip aletler kullanmaya gerek yok. Böyle öyküler okumak yeter.
ÖĞÖTKÜÇ – Bleda Gencay Sönmez
Eleştiri canavarı BGS’i Roket IV yolcuları arasında görünce şaşırmadım desem yalan olur. Aklıma gelen ilk düşünce yazarın öyküsü hakkındaki düşünceleri okurken neler hissedeceği oldu. Bunlar girişteki hissiyatım. Hepsini bir kenara bıraktıktan sonra oturdum okumaya. Zaten öğötküç’ün ne olduğunu da çok merak ettim doğrusu. Oktay ile Bleda arasındaki dostluk öylesine güçlü ki Oktay’a öğötküç icat ettirebiliyor. Onun ne olduğunu yazmayacağım. Kitabı okuyunca öğrenirsiniz. Bence onun icat edilmesi kısmı olmasa daha iyi olurdu. Yani o zaten vardı ve Oktay hediye olarak Bleda’nın bir isteğini yerine getirmek şeklinde bir yaşgünü hediyesi verebilirdi. Öğötküç’ün varlığı öykünün bilimkurgu kategorisine girmesine yeter mi bilemem ama öykünün en büyük mantık hatasına neden olduğu kesin. Çünkü yaşanan olaydan sonra öğötküç diye bir şeyin olmaması lazımdı!
İLK TEMAS – Bilge Ozan Kıran
Güzel bir öykü. Okurken yapay zekânın, bir robotun duygulardan arınmış çalışma sisteminin dondurucu soğukluğunu hissedebiliyor insan. Yalnız öyküdeki gemi birgün merkez üssüne dönecektir ve kahramanımızın yanındaki cihazın kayıtlarından olan biten öğrenilecektir diye düşündüm. Tabii kahramanımız ondan tamamen kurtulmaya karar vermediyse.
DELİ – Mîran Janbar – Çevirmen: Şerif Kaya
Ülkemizin kadim halklarından Kürtlerin bilimkurguya ilgisi hep ilgimi çeken bir konuydu. Yaptığım taramalarda herhangi bir sonuca ulaşamamıştım. Ancak RoketIV’te ‘çeviri’ de olsa Kürtçe bir bilimkurgu öykü olacağını öğrenince heyecanlanmadım değil. Daha önce yazdığım bir öykü aklıma geldi. Türkçe yazdığım bir öykünün Kürtçe çevirisi yayınlanmış idi. Bu duygularla oturdum okumaya. Şu her şeye ateş edenlerin konuşmaları sanki olmasa daha iyi olacaktı. Öyküde anlatılan ‘hüzünlü’ hikâyenin algılanmasını zorlaştırıyorlar. Kimin kim olduğunu anlayabilmek için bir kaç kere okumam gerekti açıkcası. Keşke yazar yaşanan olayı buradakiler ve gelenler arasında evirip çevirseydi. Güzel bir öykünün teknik anlatım labirentlerinde kaybolduğunu hissettim. Yerel ve özgün renklerle anlatılan çok güzel bir öykü olabilirdi.
Not: Roket Bilimkurgu Öykü Dergisinin 4. sayısını şuradan edinebilirsiniz.