Roket 3. Sayı İncelemesi (Gizem Çetin)

3. Sayı

Roket’in üçüncü sayısının kapağında turuncu renk ağırlığı ve uzay teması dikkat çekiyor. İşte öykülerin yorumları:

Bize Orman Derler (Barış Toprak): Bitkilerle iç içe olan kurgusu oldukça özgün olan bu öyküde gezegeni yok olan bir topluluk, uzay gemileriyle uzaya dağılıp yeni gezegenler arar. Yok olan gezegenlerindeki ormanlarını yeni yurtlarında da yeşertmeye niyetlidirler. Ne var ki gezegenlerini yok eden uzaylılar öyküdeki gemiye de saldırmaya çalışır. Gemidekiler ise kendilerine özgü bir şekilde varlıklarını savunurlar. “Orman bilgeliği” diye bir şey varsa eğer, bu öykü onu içeriyordu. Alıştığımız kurgulardan farklı olmasını çok sevdim.

Kukla (Anıl Şahal): İnsanların yok olduğu ve insansı robotların onların yerini aldığı bir dünyada, kriyojenik bir uyku tüpünde bir bebek ortaya çıkar. Bir gerçek insan. Peki ona kim bakacaktır? Öykünün biraz daha uzun olabilmesini yahut devamında neler olabileceği konusunda bir ipucu olmasını isterdim. Mesela bebek büyüdüğünde ne olacaktı? Bütün robotlar tek bir merkezden yönetiliyorsa, o tek otoriteyi kırabilecek miydi? Hızlıca olup bitti her şey, bizi merakta bırakarak.

İyi Geceler Öpücüğü (Meltem Dağcı): “Robotka” sözcüğüyle tanıştığım bu öykünün gizemli bir atmosferi var. Kadın görünümlü “öpücük atabilen” bir robot ve bir insanın başından geçen bu öyküde, yalnızlığını dindirmek için bir robot satın alan baş karakterin başına pek iyi şeyler gelmez. Gerçek bir öpücüğü satın alamazsınız. Gerçi robotun iyi geceler öpücüğü son derece içtendi. *sinsi gülücük*

Kızıl Göğün Düşüşü (Kaya Berk İpek): Otoriter bir gücün Güneş hariç bütün ışık kaynaklarını yasak ettiği bir distopya olarak başlayan bu öykü, güçlü betimlemeleriyle okuru kendisinin tam ortasında hissettiriyor. Böyle bir yönetim altında yaşamak yetmezmiş gibi bir de savaş çıkıyor ki savaşı başlatanlar neyse ki insanlar değil. Buradan itibaren bir parça destansı hale bürünen öykü içinde umudu da barındırıyor.

Foton Kumbarası (Rıdvan Karlıdağ): Kara delik en sevdiğim gök cismidir desek yeridir. Bu öykünün merkezinde de kara delikler, yani öyküdeki tabirle “foton kumbaraları” var. Spiritüel bir yanı da olan bu öyküyü okurken ayrıca aklıma sicim teorisi de geldi. Sicim teorisine göre bütün atomaltı parçacıklar -dolayısıyla bildiğimiz tüm madde ve enerjiler de- özdeş sicimlerin farklı bir şekilde titreşmesinden oluşur. Bir müzik aleti gibi… Bu yüzden öyküyü sevdim.

Buluttan Uzağa (Batuhan Pozut): Nükleer kış temalı bu öyküde radyasyondan az etkilenen bir bölgeye göç etmeye çalışan bir karakteri okuyoruz. Yalnızlığını, duygularını ve umudunu yavaş yavaş yitirişini, yüreğe tesir eden bir şekilde anlatmış. Ruhsal tasvirleri oldukça beğendim.

Sahipsiz (Zeynep Altuntaş): Zihin soğuran bir robot güç sarhoşluğunda işgal ettiği bir zihne yenilebilir mi? Zihinsel bir savaşı anlatan bu öyküyü okurken robotların her ne kadar gelişseler bile insanlarda olan ruh cevherini taşıyamayacaklarını hissettim. Bir gün robotlarla savaşırsak eğer ruhu olan kazansın!

Makber (Uğur Aydın): Hiç sevdiğiniz birini kaybettiniz mi? Onu tekrar görmenin ağır bir bedeli olsa kabul eder miydiniz? Ölüm, yaşam ve özlem üzerinde düşündüren bir öykü oldu. Sanırım, hayatta bir şeyleri tamamen geride bırakıp vedalaşmayı başaramazsak, kendimiz de yola devam edemiyoruz. Karakterlerin imzalamayı kabul ettiği sözleşme bana bunları düşündürdü.

Mavi Kelebek (Sibel Bozkurt): Zeki ve ruhsal açıdan güçlü bir baş karakterin yer aldığı bu öyküde sınıf ayrımının olduğu otoriter bir toplumda, üst sınıftan bir kadın, alt sınıftan bir adama âşık olur ve onunla kaçmaya cesaret eder. Eğer bir suç işlenirse isyan çıkarmasınlar diye alt sınıfa her şey unutturulurken üst sınıf her şeyi hatırlamaya devam eder. Onların cezası hatırlamaktır. Öykünün kahramanı zekâsıyla ve kanunlardaki bir boşlukla bu durumun üstesinden geliyor. Fakat bazı mantık hataları da yok değildi. Örneğin -spoiler vereceğim, derginin bu sayısını okumadıysanız bir sonraki maddeye geçebilirsiniz- kadın alt sınıfa düşürüldüğünde ona neden önceden yaptıklarını unutturmadılar? Bu yolla yönetime karşı olan üst sınıflar kendilerini alt sınıfa aldırıp isyan çıkarabilirler.

No Woman No Cat (Didem Kazan Sol): Postmodern bir dille yazılmış bu öykü, kadınların ve kedilerin olmadığı bir şehirde geçer. Etrafta yalnızca erkekler dolaşmaktadır. Bir de fareler. Patlayan fareler. Yaşamları parlak değildir pek tabii. Okurken keyif aldığım bir öykü oldu.

Kozmos 103 Uzay Sovyeti (Hüseyin Şimşek): Daha önce bir Sovyet uzay filmi izlemediğim halde -hatta böyle bir film türü var mı, bilmiyorum bile- Sovyet uzay filmi izler gibi hissettirdi. Hatta öyküyü okurken olup bitenleri kafamızda canlandırırız ya… Ben okurken kafamda 1970’ler filtresiyle canlandırdım olup biteni. Tabii öykü 70’lerde geçmiyor, ben öyle hayal ettim. Akıcı bir öyküydü.

Kurnaz Plan (Roman Katz / Türkçeleştiren: Metin Uçar): Diğerlerine göre oldukça kısa olan bu öyküde bir savaş var. Ne olduğunu yazmayacağım ama iOS’çular ve Android’çiler arasında da bir savaş çıkar mı diye merak ettirmedi değil.


Not: Roket Bilimkurgu Öykü Dergisinin 3. sayısını şuradan edinebilirsiniz.

 

Roket 4. Sayı İncelemesi (Gizem Çetin)