On’un Tercihi: Emre Bozkuş

Emre Bozkuş

Emre Bozkuş, “On’un Tercihi” söyleşi serimizin ilk konuğu.

Orm Fantastik Öykü ve Resim Seçkisi editörü, Roket Bilimkurgu Öykü Dergisinin yayın kurulu üyesi ve ikinci kaptanı. Edebiyat Otopsisi YouTube kanalında içerikler üretiyor. Bilimkurgu Kulübü gibi internet sitelerinde yazıları yer alıyor. On parmağında on marifet olan insanlardan biri kendisi. Bu yüzden bu serinin Emre Bozkuş ile başlamasından memnunum.

Emre Bozkuş, tek ve kapsamlı sorumuza yanıt verdi. İşte sorumuz ve Bozkuş’un cevabı!

 

SORU: Bilimkurgunun uçsuz bucaksız evreninde, bir yazar olarak hayal gücünüzü besleyen ve sizde kalıcı izler bırakan edebiyat eserleri mutlaka vardır. Peki, sizin için en unutulmaz olanları hangileri? Sizi en çok etkileyen beş yerli ve beş yabancı bilimkurgu eserini ve bu eserlerin sizde uyandırdığı düşünce ve duyguları bizimle paylaşır mısınız?

 

Stanislaw Lem – Solaris

Okyanus’un insanın kendi bilinmeyen yanının somutlaşmış hâli olarak sunulması fikrinden çok etkilenmişimdir. Böylece hem karakterler hem de onlar vesilesiyle biz yeni bir dünyayı keşfederken içimizdeki dolması imkânsız boşlukla yüzleşiyoruz. Beni büyüleyen de bu: İnsanın sahip olduğu teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, kendi içindeki bilinmezle hâlâ baş başa. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sına benzetilmesi boşuna değil gibi.

 

Philip K. Dick – Ubik

Zamanla ve gerçeklikle kafayı bozmuş biri olarak Philip K. Dick’ten başka eserler de söylemem olasıydı ama içlerinden en çarpıcı bulduğum budur. Zihnimdekilerle karşımdakilerin uyumsuzluğunu düşündükçe Dick’in yarattığı kurguyu anımsıyor ve düşüncelerin ne kadar kırılgan olabileceğini irdeliyorum.

 

Arthur C. Clarke – Çocukluğun Sonu

İnsanlığın hikâyesini insanın hikâyesiyle bu şekilde bağdaştırabilmek dâhiyane. Büyüme sancılarından, coşkulu gelişmelere; yıkıcı travmalardan, mutluluğu yeniden tanımladığımız kavuşmalara… Ayrılıklardan birleşimler doğuran şahane bir kitap.

 

Ursula K. Le Guin – Karanlığın Sol Eli

Ursula’nın hayal gücü asla gerçeklikten koparmaya yönelik değildir. Daima ayakları gerçeğin yakıcılığı üzerindedir ve okuruna da bu teması düşündürmeyi amaçlar. Öteki kavramı asla düşünülenlerden ibaret kalmaz; Sözgelimi Sartre’a göre aşk umutsuz bir birleşme çabasıdır. Ancak asla mümkün olamaz; yalnızca geçici temasların kalıcı izlerini taşırız. Ursula’nın kaleminden çıkanlar ise kadrajı insandan insanlığa taşıyan böyle bir sorgu işte.

 

Isaac Asimov – Ben, Robot

İtaat ve özgürlük, sorumluluk ve zorunluluk… Asimov’un robotları üzerinden insanın temel ikilemlerini görmemek olanaksız. İnsanı insana insanca anlatma sözünü klişe kılan da tam olarak bu. Ne anlatırsak anlatalım yansıyan biziz. Asimov’un perspektifinde ise yaradılış hikâyelerinde sunulan nüveyi taşıyan yeni Prometheus’ları görüyoruz. Hayali teşvik eden, düşünceyi kışkırtan bir deney alanı.

 

Müfit Özdeş – Son Tiryaki

Türkiye’de şayet bilimkurgu için bir kimlik tahlili yapılacaksa, bunu en iyi üstlenecek eser zannımca Son Tiryaki olacaktır. Kültürün anlatıyla bütünleşmesi yalnızca isimleri yerelleştirmekle ya da olayları bilindik şehirlerde kurgulamakla olmaz; Türk gibi düşünen öyküler anlatmak gerekir. Bunun öncüsü de Son Tiryaki’dir.

 

Selim Erdoğan – Kurbağa Adası

Selim Erdoğan’ın ortaya koyduğu İstanbul manzaralarının ürkütücülüğünün sebebi bedbin yaklaşımdan ibaret olmaması.Okurken Zerdüşt’ün dağdan inişini anımsatması da ispatı niteliğinde. Çürümüş, kokuşmuş ve dağılmaya yüz tutmuş bir şehrin sokaklarında adım adım ilerletiyor. Einstein’in “Gelecek, bir gün mutlaka gelecek.” sözünü defaatle anımsatıyor. Peki ne demeli buna? Bilimkurgunun gerçeğe temasına dair en vurucu metinlerden biri.

 

Ruhşen Doğan Nar – İçimdeki Robot

Müfit Özdeş’in arka kapak yazısı aslında içeriğe dair fikir veriyor. Teknolojinin yaşama dair etkilerinin yanı sıra insanın teknolojiye etkilerini de işlemesi sebebiyle hoş detaylar sunuyor. İnce bir mizahın üstüne yedirilmiş ilginç fikirler. Ruhşen Doğan Nar’ın alametifarikası da zaten yalın anlatımıyla okurla anlatı arasına perde çekmemesi. Ne görmesi gerekiyorsa görüyor; ancak kurgunun hüneriyle kendinden de katabiliyor. Zamansız şeyler söylediği muhakkak.

 

Ali Okan Pandar – Devletsiz

Çoğu genç yazarın en büyük sorunu parlak fikirlerini metne boca etmeleri ve nihayetinde birçok noktayı bağlayamayarak cömertçe harcamaları. Oysa Devletsiz’in en çok öne çıkan özelliği paralel birden fazla anlatı ve geniş bir evren tasviri sunmasına rağmen sonuç kısmında dağıttığını hakkıyla toplamayı bilmesi. Bir ağaç misali genişleyen anlatı en sonunda senfoniyi çağrıştıran bütünlüğü vuruculuğuyla taçlandırıyor. Uyarlanması kesinlikle gereken bir eser.

 

Aşkın Güngör – Mesih’in Klonu

Birçok farklı disiplin ve öğretiyi böylesine ustalıkla harmanlamak büyük bir hünerin ve emeğin işareti en başta. Popüler olmaya teşne, edebi niteliği doyurucu ve en önemlisi samimi. Aksiyon sahnelerinden duygusal pasajlara kadar, yazarken kelime tercihlerine dahi özenen bir yazardan söz ediyoruz. Ne yazık ki talihsiz bir kitap olsa da Mesih’in Klonu; nezdimde daima zamanının ötesinde bir şaheser olarak kalacak.


On’un Tercihi söyleşi serisindeki diğer yazılara ulaşmak için buraya tıklayın.

Hıyar Hapı Meselesi - Ruhşen Doğan Nar