
Bünyamin Tan, söyleşi serimizin yeni konuğu.
Bilimkurgu okuruysanız mutlaka Bünyamin Tan’ın bir öyküsüne ya da çevirisine denk gelirsiniz. Birçok kitabın yazarı veya çevirmeni olan Bünyamin Tan, üretkenliğiyle dikkatleri üzerine çekiyor.
Farklı türlere emek veren Bünyamin Tan söyleşimizi şu şekilde yanıtladı:
SORU: Bilimkurgunun uçsuz bucaksız evreninde, bir yazar olarak hayal gücünüzü besleyen ve sizde kalıcı izler bırakan edebiyat eserleri mutlaka vardır. Peki, sizin için en unutulmaz olanları hangileri? Sizi en çok etkileyen beş yerli ve beş yabancı bilimkurgu eserini ve bu eserlerin sizde uyandırdığı düşünce ve duyguları bizimle paylaşır mısınız?
1984 – George Orwell
Totaliter gözetim ve dilin düşünce üzerindeki kontrolü üzerine son derece etkili bir roman olması hasebiyle benim için ilk sırada gelmektedir. Orwell, gelecekteki baskıcı bir rejim altında yaşayan insanların zihinlerinin bile devlet tarafından denetlendiği bir dünyayı anlatır. Nitekim tüm dünya bugün onun öngördüğü bir cehennemi yaşamaya başladı. “Büyük Birader” ve “düşünce suçu” kavramları kültürel hafızaya kazınmıştır. Bilimkurgunun politik alegori gücünü zirveye taşır. Dili toplumsal mühendisliğin aracı olarak ele alması, günümüz dijital gözetim tartışmalarına hâlâ yön verir.
Dune – Frank Herbert
Ekoloji, din ve güç arasındaki devasa sistemsel ilişkileri ele alması sebebiyle en etkilendiğim serilerin başında gelir. Herbert, Arrakis adlı çöl gezegenindeki politik ve çevresel dengeler üzerinden imparatorluk, kehanet ve insan doğası üzerine dev bir mitoloji kurar. Ekolojik dengeyi bir “siyasi tema” hâline getiren ilk büyük bilimkurgu eserlerinden olması sebebiyle benim için eşsiz bir yere sahip. Sinema uyarlamalarını sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Kahraman miti, mistisizm ve genetik manipülasyon gibi konuları birleştirir. Epik bir “uzay tarihi” anlatımına felsefi derinlik kazandırmıştır.
Neuromancer – William Gibson
Siberpunk estetiği ve sanal gerçeklik kavramını edebiyata kazandırması bilimkurgu edebiyatı tarihi açısından oldukça önemlidir. Gibson’ın karanlık, neon ışıklı dünyası internet kültürünün ve yapay zekâ tartışmalarının doğuşunu öngörür. “Siberuzay” terimini ilk kullanan eser olması sebebiyle de benim tekrar tekrar okumaktan büyük keyif aldığım bir eserdir. Birey – şirket – teknoloji üçgenini distopik bir gelecek kurgusunda işler. Blade Runner estetiğinin edebiyattaki karşılığıdır.
Solaris – Stanisław Lem
İnsan bilincinin sınırları ve bilinmeyenle iletişimin imkânsızlığı üzerine orijinal bir sorgulamadır. Bir uzay istasyonundaki bilim insanları, bilinçli bir okyanusla temas kurmaya çalışır ama bu temas kendi içsel varoluşlarını sorgulamalarına yol açar. “Yabancı zeka” temasını tersyüz eder: asıl bilinmeyen dışarıda değil, insanın içindedir. Psikolojik ve felsefi derinliğiyle klasik uzay macerasını aşar. Lem’in dili ve metafizik sorgulamaları, Tarkovski’nin filmine de ilham vermiştir. Bu sebeple okunması elzem bilimkurgu eserler arasında yer alıyor, kanaatindeyim.
Foundation – Isaac Asimov
Tarihin matematiği fikri bence bir yazar için ilhamdan çok dahi beyni gerektiren bir fikir. Asimov “Ben Robot” romanıyla da zaten en sevdiğim yazarlar arasında yer almıştı. Bu eserinde Asimov’un “psikotarih” kavramı, bireylerin rastgele davranışlarına rağmen insanlık tarihinin öngörülebilir olabileceğini öne sürer. Bilimkurguyu toplumsal bilimle birleştiren ilk örneklerden olması sebebiyle de merakla okumuştum. Galaktik imparatorluk fikrini sistematik bir tarih felsefesiyle işler ki bu da Asimov’un dehasını ortaya koyan bir özellik.
Çözücü – Sadık Yemni
Çözücü, yakın geleceğin İstanbul’unda, devletlerin bilgi üzerinde mutlak kontrol kurduğu bir dönemde “çözümleme” adı verilen gizli bir teknolojiyle insan bilinci manipüle edilmesini konu edindiğinden ilgimi çekmişti. Roman, bu sistemde çalışan bir çözümcünün içsel çatışması ve direnişini anlatıyor. Türk bilimkurgusunda cyberpunk atmosferin en başarılı örneklerinden biri bence. İstanbul’un neon ışıklı, yozlaşmış geleceğini Batı metropollerine denk bir biçimde resmediyor. Felsefi alt metinleri de (özgür irade, bilgi-iktidar ilişkisi) romanın derinliğini artırıyor.
Puslu Kıtalar Atlası – İhsan Oktay Anar
Bilimkurguyu tarihsel fanteziyle birleştiren metafizik kurgusu sebebiyle Türk edebiyatında eşsiz bir yere sahip olduğu kanısındayım. Roman “bilim” kavramını XVII. yüzyıl Osmanlısında, felsefe ve simya arasında bir yerde konumlandırır. “Alternatif Osmanlı” kurgusu Türk edebiyatına özgü bir steampunk/fantastik bilimkurgu damarı açmıştır. Zaman, gerçeklik ve kader kavramlarını bilimsel sorgulama estetiğiyle işler.
Bir Zaman Gezgininin Anıları – Murat K. Beşiroğlu
Türk bilimkurgusunda zaman yolculuğu temasını ciddi biçimde ele alan nadir ve önemli romanlardan biridir. Roman, bir Türk bilim insanı olan Dr. Cem Aslan’ın, kendi geliştirdiği zaman makinesiyle yaptığı yolculukların notlarından oluşur. Cem Aslan geçmişe ve geleceğe giderek hem insanlık tarihine hem de zamanın doğasına dair gözlemler yapar. Ancak romanın merkezinde yalnızca fiziksel bir yolculuk değil, bilincin, kaderin ve ahlakın zaman karşısındaki sınırları vardır. Zamanın çizgisel değil, döngüsel ve bilinçle etkileşimli bir olgu olduğu fikri roman boyunca işlenir. Bir noktada karakter, kendi geçmişini ve seçimlerini değiştirme şansına sahip olur — ama bu “Tanrı rolü”nün ağırlığı romanın asıl çatışmasıdır.
Ottomania– Erim Şişman
Türk bilimkurgusunun en özgün ve tartışmalı örneklerinden biri olduğu söylenir ki bence de doğrudur. Zaman yolculuğu, alternatif tarih ve siyasal ütopya/dystopya unsurlarını harmanlamaktadır. Roman, 21. yüzyılın başlarında Türk bir tarihçi ve fizikçinin geliştirdiği “zaman dalgası geçidi” adlı bir sistem sayesinde geçmişe, Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyıl sonlarına gidilmesiyle başlar. Osmanlı’nın çöküş sürecini durdurmak, imparatorluğu modernleştirerek “alternatif bir tarihsel gelecek” yaratmaktır. Fakat işler, beklendiği gibi gitmez. Tarih “kurtarılmak” yerine, yeniden şekillendirilirken bugünün insanı geçmişin içinde kendi kimliğini yitirir. Roman, “Tarihi değiştirebilir miyiz?” sorusunu, “Tarihi değiştirmeye hakkımız var mı?” noktasına taşır.
On’un Tercihi söyleşi serisindeki diğer yazılara ulaşmak için buraya tıklayın.




