
Değerli bilimkurgu yazarı Metin Uçar, YouTube’da oldukça sıra dışı ve özgün bir iş yapıyor. Bilimkurgunun Anadolu topraklarındaki sesine kulak veriyor ve Anatolian Sci-Fi adlı dijital, video dergiyi yayınlıyor.
Derginin 9. sayısında Metin Uçar’ın sorularını yanıtladım. Bilimkurguya, yazarlığa ve daha birçok şeye dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Bu söyleşiyi sizlerle de paylaşmak istiyorum. Umarım siz de okurken keyif alırsınız.
Dergimizin Nisan sayısına bilimkurgu dünyasından bir yazar, Ruhşen Doğan Nar’ı misafir edeceğiz. 1988 İzmir doğumlu Ruhşen’in bagajında beş kitap, bilimkurgu öykü dergisi Roket ve sekiz toplama kitaba katkı olarak yazdığı öyküler bulunuyor. İnternet sayfasında bilimkurgu alanında yaptığı çalışmaları görmek, yazdığı öyküleri okumak mümkün. Ruhşen bundan sonra yapacağı çalışmalar ile ülkemizin bilimkurgu tarihinde sağlam bir yere sahip olacak. Kendisine mümkün olduğu kadar farklı sorular sormak istedik. Bakın bu sorulara nasıl cevaplar aldık.
İnsanlar günlük hayatlarını sürdürmek için çalışmak zorunda kalıyorlar. Sevdiği işi yapma şansına sahip olanların sayısı da yok denecek kadar az. Bu bağlamda bilimkurgunun hayatındaki yerini nasıl tarif ederdin? Ona yeteri kadar zaman ayırabildiğini düşünüyor musun? Ona zaman ayırmak için nasıl engelleri aşman gerekiyor?
Yazarların yüzde doksan dokuzu gibi hayatımı sürdürebilmek için çalışmak zorundayım. Ama bunu bir olumsuzluk olarak görmüyorum. Neden derseniz, iş hayatım sayesinde toplumun bir parçası oluyorum. Sadece yazarlıkla uğraşmak bana göre değil. Böyle bir durumda evine kapanmış, yalnız bir yazara dönüşebilirdim.
Öğretmenlik yapıyorum ve mesleğimi gerçekten seviyorum. Genç nesillerle sürekli temas halinde olmak, bana hem ilham veriyor hem de diri tutuyor. Hayatın tam ortasında hissediyorum kendimi. Bu durum yazarlık açısından da bana güç veriyor. Çünkü kurmacanın beslendiği yer tam da hayatın kendisi.
Seni bilimkurgu eserler yazmaya iten en önemli nedeni sorsak? Birden fazla ise, hepsini dile getirebilirsin.
Beni bilimkurgu yazmaya iten en önemli neden, şu klasik ama tahrik edici soru: “What if…” yani “Ya şöyle olsaydı?” Bu sorunun peşine takılmak zihinsel bir keşif yolculuğuna çıkmak gibi. Bilimkurgu da tam bu noktada devreye giriyor. Bu sorulara verdiğim cevapları kurmacaya dönüştürüyorum.
Aynı zamanda bilimkurgu, günümüze dair eleştirilerde bulunmak için muazzam bir alan. Toplumu, siyaseti, teknolojiyi, insan doğasını ya da geleceğe dair korkuları bilimkurguyu kullanarak anlatmak çok keyifli. Üstelik bilimkurgu kadar verimli bir tür de zor bulunur.
Yabancı bilimkurgu yazarlarından ilk okuduğun eser hangisiydi? Ondan aklında kalan izlenimler nelerdir?
İlk okuduğum bilimkurgu eserinin ne olduğunu tam olarak hatırlamıyorum. Ama büyük ihtimalle Jules Verne’in çocuklar için sadeleştirilmiş romanlarıydı. Denizler Altında Yirmi Bin Fersah ve Dünyanın Merkezine Seyahat’i büyük bir keyifle okuduğumu hatırlıyorum. Belki de bilimkurguya olan ilgimin ilk kıvılcımı o sayede ortaya çıktı.
İlk seyrettiğin bilimkurgu filmi hangisiydi? Buna bağlı olarak her şeyi ile seni en çok etkileyen, %100 verdiğin bilimkurgu filmi hangisi?
Çocukken izlediğim filmlerin bilimkurgu olduğunun farkında değildim. Geleceğe Dönüş ve Terminatör serilerini bayılarak izlerdim. Televizyonda tekrarlarını kaçırmadan takip ederdim. Çizgi filmlerden ise Jetgiller dikkatimi çekerdi. O yaşta kendi kendime “Acaba büyüyünce teknoloji gerçekten bu kadar gelişecek mi?” diye düşünürdüm.
Beni en çok etkileyen film olarak farklı bir yapımdan söz etmek istiyorum: Senaryosunu hayranı olduğum Charlie Kaufman’ın yazdığı Eternal Sunshine of the Spotless Mind. Bu filmi defalarca izledim, hatta her üç-dört yılda bir tekrar izlemeyi alışkanlık haline getirdim. Her seferinde farklı bir detay yakalıyorum. Film bilimkurgu unsurlarını çok incelikli bir şekilde kullanıyor. Hafıza, aşk ve kimlik üzerine düşündürücü bir anlatı kuruyor.
Ülkemizde bilimkurgu ile uğraşan insanlarla etkileşimin nasıl başladı? Bu bir arayış mıydı yoksa her şey kendiliğinden mi oldu?
Ülkemizde bilimkurgu ile uğraşan insanlarla etkileşimim aslında biraz kendiliğinden gelişti. Planlı bir şey değildi. Bilimkurguya olan ilgim Bilimkurgu Kulübü ile tanıştıktan sonra çok daha derinleşti. Bilimkurguya olan ilgimi daha da artırdı. Roket dergisiyle birlikte bu etkileşimlerim çok daha üst bir noktaya taşındı.
Aynı işlerle uğraşan kişiler arasındakine benzer tatlımsı bir çekişme ülkemizde bilimkurgu alanında da var diye düşünüyoruz. Bu konuda ne dersin?
Ülkemizde bilimkurgu alanında olması gereken o “tatlımsı çekişme” maalesef yerini dedikodulara, yalanlara, karalamalara ve sansüre bırakıyor. Roket’i çıkardıktan sonra, bu tür olumsuzluklarla oldukça sık karşılaştım ve hâlâ karşılaşıyorum. Elbette dayanışma gösteren, ortak işler yapmaya istekli ve destekleyici insanlar da var. İyi ki varlar, ama maalesef sayıları çok az.
Belki Roket macerası sona erdiğinde, yaşadığım tüm zorlukları, karşılaştığım sorunları ve öğrendiklerimi içeren uzun bir muhasebe yazısı kaleme alırım. Çünkü yaşananlar sadece olumsuzluklarla sınırlı değil, birçok anlamda öğretici de olabilir.
Türkiye olarak sence bilimkurgu konusunda geç mi kaldık, yoksa her şey yeni mi başlıyor?
Bence geç kalmadık. Bizden önceki nesillerden bayrağı devraldık. Hatta buna çok sevdiğim bir slogan ekleyeyim: “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” Bilimkurgu türünde daha çok yazmalı, daha çok eser ortaya koymalı ve daha çok bir araya gelmeliyiz.
Bilimkurgu’nun altın çağının geçmiş olduğunu düşünüyoruz. Nedeni çok basit bilimsel gelişmelerin insan hayatına girişi ile neden olduğu değişimler artık eskisi gibi hissedilebilir, görünür değil. Bu bağlamda yazılabilecek her şey yazıldı, çekilebilecek tüm filmler çekildi diyebiliriz. Dünya’da çok büyük bir bilimkurgu edebiyatı ve kültürel birikimi var. Ancak bu birikim oluşumunu tamamlayalı çok uzun zaman oldu. Durum böyle olunca bilimkurgu ile uğraşmak ümitsizce bir çaba olmuyor mu?
Evet, “tüm öyküler anlatıldı” diyebiliriz. Çünkü aslında antik zamanlardan beri anlatılan hikâyelerin çoğu birbirine benzer. Joseph Campbell’ın Kahramanın Sonsuz Yolculuğu kitabında açıkladığı gibi, temel hikâye yapıları genellikle benzer şekillerde işleniyor. Ama bu, yazmanın bir anlamı olmadığı anlamına gelmiyor. Aynı temaları işlesek de onları kendi benzersiz bakış açımızla, dilimizle, kurgumuzla anlatıyoruz. Bu özgünlük her hikâyeyi farklı kılıyor.
Yazarlık konusunda ise en büyük tehlikenin yapay zekâ olduğunu düşünüyorum. YZ o kadar gelişiyor ki, bir eserin gerçek bir insanın mı yoksa bir yapay zekânın mı elinden çıktığını anlamak neredeyse imkânsız hale geliyor. Bu seviyeye ulaşıldığında, gerçeklik algısı tamamen bozulacak ve insanlar varoluşsal bir krizle karşı karşıya kalacaklar. Belki de bir gün yapay zekâ destekli yazarlar olacağız.
Gelecek ile ilgili projelerin nelerdir?
Gelecek için en büyük hedefim, Roket’in onuncu sayısını basıp bitirmek. Bu benim için gerçekten önemli bir adım. Şu an altıncı sayımız okurlarla buluşmaya hazırlanıyor. Yolun çoğu bitti, azı kaldı. Bu dergiyi tamamladıktan sonra ise bir süre tamamen kendi kitap projelerime odaklanmak istiyorum. Şu an post-apokaliptik bir kısa roman üzerinde çalışıyorum. Bu roman dini bilimkurgu türüne girebilecek bir yapıda. Onu tamamlayıp okurlara sunmak istiyorum.
Ayrıca, İçimdeki Robot’tan sonra ikinci bir bilimkurgu öykü kitabı da çıkarmayı düşünüyorum. Bu sefer öyküler daha uzun, daha sert ve biraz daha kara olacak. Öykülerin çoğu hazır aslında, sadece biraz ön hazırlık yapmam gerekiyor.
Son olarak da ülkemizdeki bilimkurgu çalışmaları hakkındaki düşüncelerini öğrenebilir miyiz? Genel bir bakış ve izlenimlerini merak ediyoruz.
Türk bilimkurgusu kesinlikle gelişiyor ve ilerliyor. Ancak hâlâ aşılması gereken bazı eşikler var. En büyük eksikliklerden biri, birlikte iş yapma eksikliği. Birbirimizi desteklemeli, dirsek teması kurmalıyız. Maalesef ortak iş yapma kültürümüz zayıf. Herkes sırça köşklerinde takılıyor. Kapitalizmin etkisiyle belki de hepimiz çok bencil, bireyci ve benmerkezci hale geldik. Ama tabii istisnalar da var. Örneğin, senin gibi isimler bu kaideyi bozuyor. Buradan bir kez daha sana teşekkür ediyorum.
Kaynak: Anatolian Sci-Fi
Ruhşen Doğan Nar’ın yayımlanan kitaplarını incelemek için tıklayınız: Kitaplar