
Roket 7 Üzerine
Ülkemizin biricik periyodik bilimkurgu öyküleri seçkisi Roket 7 çıktı.
Her sayısını heyecanla bekleyen bir okur ve projenin farklı sayılarında iki ayrı öyküyle yer almış olmanın neşesini taşıyan bir yazar adayı olarak, bu sayı hakkındaki fikirlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
İlk olarak kapağa değinmemin uygun olacağı kanaatindeyim. İtiraf etmem gerekir ki son iki-üç sayıdaki kapak görselleri beni çok fazla tatmin etmiyordu. Nihayet, bu sayının kapağında bilimkurguya yakışır bir görsel hazırlanmış olduğunu düşündüm. Her ne kadar elinde tuttuğu silahla, ‘bilimkurgu = uzayda savaş’ klişesini çağrıştırıyor gibi dursa da, kapaktaki astronotun bir kadın formunda resmedilmiş olması oldukça güzel bir detay bence. Yalnız bu görseli dergideki bir öyküyle kolayca ilişkilendirebilsem daha çok sevinirdim. Onu da ifade etmek isterim.
Roket’in 7. sayısı, tıpkı diğerleri gibi, Ruhşen Doğan Nar’ın kısa bir önsözü ile açılıyor. Sayın Nar yazısını, “Az Gittik Uz Gittik” ismiyle başlıklandırmış ve bu metin aracılığı ile bize Roket’in on sayılık bir proje olduğunu hatırlatmış. Evet, maalesef Roket için geri sayım, son üç sayıya kadar indi. Güzel de olsa her şeyin bitmesi gerçeği ile yüzleşmek açıkçası bende geleceğe yönelik bir nostalji duygusu yarattı. “Böyle bir duygu nasıl oluyor?” diye sormayın. Bilimkurgu okurlarında her şey olabilir. Şaka bir yana, Roket bittiğinde, derginin postayla geliş anlarının yarattığı heyecandan yoksun kalacağıma dair sızılı bir fark edişti, o yaşadığım. Ama yine de, Türkiye’de gerçekleşmekte olan böyle bir projenin tüm sürecine tanıklık ediyor olmak mutluluk verici tabii.
Biraz uzun bir giriş oldu, umarım sıkılmamışsınızdır. Lafı daha fazla dolandırmadan öyküleri değerlendirmeye başlıyorum. Buyurunuz:

Efendim, ilk öykümüz, sayının sondan bir önceki sayfasında resmi de verilen, 2021’de aramızdan ayrılan bilimkurgu severi ve yazarı Kadri Kerim Karanfil tarafından yazılmış. Öykünün başlığı “Yılbaşı Partisi”. Kısa ama etkili bir öykü bu. Geleceğin teknolojileri ve onların neden olabileceği küçük sorunlar üzerine odaklanan minik bir hikaye. Metin, robotlarla yaşanan bir dünyada tüketim çılgınlığının hangi boyutlara taşınabileceğine ilişkin bir öngörüde bulunuyor. Öykünün minimal uzunluğu, merak unsurunu diri tutarken, aynı zamanda eğlenceli ve sürükleyici bir deneyim sunuyor. Benim öyküyü okurken öğrenmeyi en çok istediğim şey, öykünün kaç yılında yazıldığı oldu. Çünkü hikayede rast geldiğimiz teknolojilerin bir kısmı gerçek olmaya çok yakın geliyor bana.
Hemen bunu takip eden ikinci öykünün ismi ise “Sesler Atlası”. Öykünün yazarı Erinç Büyükaşık. Bu, şiirsel dille yazılmış, duygusal karmaşaya dayalı bir öykü. Seslerin anıları saklaması ve frekanslar aracılığıyla hatırlama kavramı üzerinde duran metin, klasik olay örgüsünden uzak, sezgisel bir bilimkurgu denemesi olarak öne çıkıyor. Takibi zor olsa da tematik açıdan ilgi çekici ve düşünce uyandırıcı.
Üçüncü öykümüz, Mert Öncel’in “Sarsılmaz İnsan İradesi” ise, klasik bir uzaylı kaçırılma öyküsünü böcek–insan karışımı bir türle yeniden yorumluyor. Fiziksel çatışma ve türler arası karşılaşmalar üzerine kurulu metin, şiddet ve intikam temalarıyla okuru diri tutuyor. Ancak karakterin kolunun kopması gibi önemli olayların sonuçlarının işlenmemesi ve yaratılan uzaylı türünün insana fazla yakın olması, kurgusal tutarlılık açısından bazı aksaklıklar yaratıyor diyebiliriz.
Dördüncü öykü, Münevver Uzun’un “Durağını Kaçıran Yolcu” isimli eseri. Bu, edebî açıdan seçkinin en olgun öykülerinden biri. Ölüm ve hafıza temalarını işleyen metin, karakterin bir hatıranın peşinden giderek kendi yaşam çizgisini uzatması üzerinden tartışmalı bir gerilim kuruyor. Anlatı, Black Mirror’ı hatırlatan teknoloji–duygu kesişimleri içeriyor; final ise biraz belirsiz ve düşündürücü. Sanırım yazar, okuru aktif bir yorum sürecine davet etmek istemiş.
Sayının beşinci öyküsü ise “Karar Günü”. Yazarı, Oğuz Dinç. Öykü, 2443 yılında, dünyanın karşılaştığı büyük bir sorunu ve buna önerilen çözümü konu alıyor. Gelecekteki yaşama dair bazı mantıklı ve kabul edilebilir detaylar içerse de, hikayede temel sorunun çözümlerinden biri (SPOILER: yapay bir Güneş oluşturma fikri) teknik detaylar açısından yeterince irdelenmemiş gibi duruyor. Bu durumun benim açımdan küçük bir hayal kırıklığı yarattığını söyleyebilirim. Buna karşın metin, geleceğin yaşam biçimlerini ve bilimsel krizleri düşünmeye sevk eden ilginç bir deneme olarak değerlendirilebilir.
Altıncı öykü, yani Burcu Haksever’in “Gölge Bülbülü” isimli eseri, geleceğe taşınmış bir Lokman Hekim hikâyesi. Bilimkurguyla fantastik unsurları harmanlıyor. Beklenmedik bir madde ile büyütülen şaşırtıcı derecede güzel bir bitki öykünün merkez öğesi. Sürpriz gelişmeler ve hafiften vampirleşme çağrışımları, son dönemde bilimkurgu ve fantastik türlerinin daha fazla iç içe geçmesine ilişkin bir örnek olarak gösterilebilir.
Yedinci sayının yedinci öyküsü, Ceren Demirkılınç tarafından kaleme alınmış olan “Kymoei” isimli öykü. Hikaye, dijital yalnızlık ve modern uygulamalar üzerinden insan doğasına dair felsefi bir sorgulama sunuyor. Spinoza’ya yapılan gönderme, insanın kendi doğasını deneyimlemesi gerektiği fikrini öne çıkararak metne derinlik kazandırıyor. Ama bir eksiklik olarak; başlığın neye gönderme yaptığına ilişkin bir bilgi vermiyor. Ya da ‘ben o bilgiyi alamadım’ diye bir eleştiride bulunabilirim.
Bir sonraki öykü ise Kerem Aydın’ın yazdığı “Kulaklık Koleksiyoncusu”. Bu öykü, sanırım merkeze alınan gereçten (kulaklık) dolayı, gözüme tam bir gençlik hikayesi olarak göründü. Şehir yaşamına ilişkin bir iç dökmeyle başlayan hikaye sürpriz sonuyla okuyucuyu şaşırtıyor. Kulaklıkla yaşayan okurlara hitap edeceğini sanıyorum.
Dokuzuncu öykü olan “Şah Damarı”nın yazarı ise Barış Toprak. Bu öyküde de Gölge Bülbülü’nde olduğu gibi bir vahşileşme/vampirleşme temasına rastlıyoruz. Karakterin intiharı ile açılan metin verilen alt notlar ve diri tutulan merak duygusu ile hem sürükleyici hem de aydınlatıcı bir anlatı sunuyor.
Hemen ardından, onuncu öykü olan “Su Üzerinde Yürüyen Kız” ile karşılaşıyoruz. Bu hikayenin yazarı, Anıl Şahal. Öykü, zaman akışındaki bozulmalar ve döngüsellik üzerinden ölümden kaçış temasını işliyor. Zaman kavramına ilgi duyan okurlar için düşündürücü bir öykü olacağı kanaatindeyim. Şahsım için, maalesef, sonlara doğru yoğunlaşan kurgusal karmaşa, okuma zevkimi biraz zedeledi.
Bu sayıdaki son Türkçe özgün öykü, on birinci sırada yer alan ve Metin Uçar tarafından kaleme alınmış “Devre Arası” isimli öykü. Gizemli bir şekilde bir araya gelmiş, doğum tarihleri aynı insanları konu alan öykü, “neredeler, ne yapıyorlar?” sorusunu etkili bir şekilde işliyor. Mantık açısından bazı aksaklıklar (SPOILER: Rus kadının adamın Türkçe web sayfasını nasıl okuduğunu bilemememiz gibi) barındırsa da gizemli atmosferi ve finalin duygusal etkisi ile ilgi çekici bir okuma sunuyor. Hemen yanda sunulan görselde verilmiş tüm karakterlerin erkek formunda olması da, hikayede en az iki kadın olduğunu bilmemizden ötürü, “Neden?” diye sordurtuyor.
Bu on bir özgün Türkçe eserden sonra, Terry Bisson’un İngilizce olarak yazdığı “Etten Yapılmışlar” isimli hikayeyle karşılaşıyoruz. Eser, Hamid Hamidzade’nin Türkçeleştirmesi ile sunulmuş. Diyalog biçiminde yazılmış, kısa ama düşündürücü bir öykü bu. Günlük hayatımızın en olağan gerçeklerinden birine dış gözle bakmamızı sağlıyor. ‘Muzip ve çarpıcı’ şeklinde özetleyebilirim.
Bunu takip eden “Yanıt” isimli kısa çizgi romanı ise derginin sürpriz içeriklerinden biri. Bu çizgi romanın çizeri R.N. İrukin, yazarı ise Fredric Brown. Ancak, eserin kim tarafından Türkçe’ye çevrildiği bilgisini dergide bulamıyoruz. Yanıt, görselliği ile öne çıksa da anlatılan öykü bakımından beni çok heyecanlandırmadı. Hatta buradaki hikayenin Isaac Asimov’un Ben, Robot kitabındaki “Mantık” eserini fazlasıyla hatırlattığını bile söyleyebilirim.
Genel olarak, Roket’in yedinci sayısı, bilimkurgu öykü seçkisi olarak hem çeşitlilik hem de deneysel yaklaşım açısından güçlü bir içerik sunuyor. Klasik temaların yeniden yorumlanmasından, güncel teknolojik ve toplumsal eleştirilere, kısa düşünsel meditasyonlardan sürükleyici aksiyon öykülerine kadar geniş bir yelpazeye sahip. Bu sayı, tüm sayılarda olduğu gibi, Türkiye’de bilimkurgu öykü seçkisi geleneğine önemli bir katkı sunmaya devam ediyor ve gelecekteki benzer projeler için umut verici bir örnek teşkil ediyor.
Sona biraz daha yaklaşmış olsak da sekizinci sayıyı yine dört gözle bekliyorum. Hepinize bilimkurgu zevkiyle dolu günler dilerim.
Not: Roket Bilimkurgu Öykü Dergisinin 7. sayısını şuradan edinebilirsiniz.




